Cennet mekanı olsun Maşuka seni bana dost eden, hey!*
Ne bölümdü ya?! Kendimi sabahın 6’sında kalkıp,  eksi beş derecede, üzerimde sadece bir tişört ile saatlerce durmadan koşmuş gibi hissediyorum. Resmen kendime geldim. Hiç mi zorlama sahne yoktu? Yani… Bana kalırsa vardı. Neden öyle düşündüğümü yorumumun ilerleyen kısımlarında ayrıntılı olarak anlatacağım. Ama yine de tezgâhıyla, goygoyuyla dolu dolu bir bölüm izledik. Hazırlayan, çeken, emeği geçen herkesin ellerine sağlık.

Bu bölümün “olmasaydı da olurdu”sunun ilki Hayati’ydi. Hayati ve sahnelerini sevmekle beraber içine düştüğü durumun bu kadar uzaması beni rahatsız etti. Belki de üzüldüğümden böyle düşünüyorumdur, bilemiyorum. Umarım en kısa sürede Hamlet Hayati gider, Tatlişko Hayati geri döner.

O eski Hayati’den eser yok şimdi.

Şehriban ise gelinlik telaşına düştü. Yani, haklı kadıncağız. Modeliydi, dikişiydi, provasıydı… Uzun iş. Hemen harekete geçti. Sandıktan kendi gelinliğini çıkarttı.

Bu telefon tutuştan acaba diyorum, Şehriban Ceyhun’un annesi mi, Kuzey’in annesi mi?

Ya kurban olurum ben ona! Ne tatlı bir kaynanasın sen Şehriban. Gitti, Derya’nın ölçülerine göre gelinliği yeniden yaptırdı. Sonuç: “Ayhh mutfaktan güzel kokular geliyor.” Nerede o eski gelinler, kıymet bilen mi var, anacığım?!

Kontrolsüz öfke, öfke değildir.

Bu hafta son üç haftadır olduğu gibi emir yine büyük yerdendi. Firuuuuz! Bu çocuklar eskiden ne güzel adaletli adaletli çalıyorlardı; şimdi Firuz’un arkasını topluyorlar. Hedefte bu sefer de Muammer adında bir adam vardı. Firuz’un işlerini burnunu sokan, bir buçuk yıldır hapiste olan ancak şartlı tahliye edilen bir kişi olur zat-ı şahaneleri.Tek kusuru (!) öfke kontrol sorunu. 

Tipe gel, Servet Abi’ye de ÇAY DEMLE!

Nevizadeler’in iki gün içinde, Firuz’un (bunu demek çok gücüme gidiyor) talimatıyla adamı çıktığı deliğe yani hapishaneye geri göndermeleri gerekiyordu. Ama adam adeta sahnelerin aranan yüzü. Şu işe bakalım ki Ceyhunlar da Muammer’in peşinde. Şaşırdık mı? Elbette hayır. Nevizadeler’i polisten ayıran en önemli özellik bürokrasisiz oluşları. Kağıt işiyle uğraşmadan hemen aksiyona geçtiler. İlk önce Bahadır ve Tuncer ikilisi adamı hamamda terletmeye çalıştılar. Hakaret ettiler olmadı, tepesinden su döktüler olmadı, ayağına sabun atıp adamı yerlere düşürdüler yine olmadı. Tuncer’in çenesine de çok güveniyordum hâlbuki.

Varan 1!

Nevizadeler’de goygoy tükenmez. Hemen Karlos ve Yaren tezgahı açtılar. Operasyon anlamında değil. Normal, bildiğimiz satıcı tezgâhı. Adamın evini halı yıkama makinasını denemek için çöplüğe çevirdiler. Makine çalışmadı, adam kızmadı. Evindeki maddi-manevi değerli cam çerçeveyi indirdiler, adam kızmadı. Televizyona çekiçle daldılar. Kız artık be adam, azıcık öfkelen! Yok, bu seferde olmadı.

Varan 2!

 Ardından teke tek deneyelim dediler. Ferdi, adamın arabasının önünü ters yönden girmek suretiyle kesti. Yetmedi, sileceklerini kırdı.

Varan 3!

Muammer’ciğim sen ne içiyorsun, aynından bana da lütfen. Bu dünyanın kahrı başka türlü çekilmez.

Günün sonunda adama, barda taarruza geçtiler. Ama öyle böyle değil. Adamın hem sevgilisine hem de kız kardeşine seri bir şekilde asıldılar. Kızlar laf attı. Bahadır’ı sarhoş edip üstüne saldılar. Sonuç: Bardan atıldılar. Nevizadeler’e beceriksiz diyeceğim, olmayacak. Kaç bölümdür kimleri kimleri paketlediler. Ne Vahit Akçalar, ne Ali-Cen İnşaatlar gördü bu gözler.

Varan4! (Ferdi'nin kılığına ba-yıl-dım!)

Muammer İstanbul’u terk etmeden adamı kendi sahasında yani evinde son bir kez şanslarını denemeye gittiler. Karlos ve Yaren’in o yaşlı halleri, Ferdi ve Derya’nın ruh hastası komşu halleri de olmadı, yemedi.

Limon mu o?

Adam limondan gitti ya la. Yoksa yala mı demeliyim? (Kelime şakası mı yaptım ben?) Stresten tansiyonu çıkan Tuncer limonu yalamaya başlayınca bizim Muammer’de şalterler attı. Tıpkı rahmetli Kemal Sunal’ın Korkusuz Korkak filminde olduğu gibi. Muammer de Tuncer’i Allah yarattı demedi. Hemen polisler geldi, adamı tuttukları gibi aynen hapse geri gönderdiler. Zor ama bir o kadar da eğlenceli bir tezgâhtı. Tam Muammer’i paketleyip dükkânı kapatıyoruz derken Ferdi’ciğim telefonunu Muammer’in evinde unuttuğunu fark etti.

(Flashback: Bölüm 5. Nevizadeler, Kandemir’in eski sevgilisi Meltem’in kumarhanesine gider. Sakarlıklar ve talihsizlikler birbiri ardını izler ve Yaren telefonu kumarhanede düşürür. İçerdeki bazı insanlar Yaren’i bildikleri için içeri giremez. Telefonu almak için Ferdi ve Derya gider. Tam o sırada Ceyhun’un da içinde olduğu ekip kumarhaneyi basar. )

Bu kısa hatırlatmanın ardından bugüne geri dönecek olursak… Ha evet, Ferdi diyorduk, telefonu almak için eve döndü. Tam çıkarken karşısında canı, ciğeri komşusu, kayınçosu Ceyhun:

Kaçınılmaz son.

Evet, Ceyhunlar da Muammer’in peşindeydi. Çünkü Muammer, Ceyhunlar’ı Firuz’a götürecek olan isimdi. Ama ne oldu? Nevizadeler her zaman olduğu gibi polisten hızlı davrandılar. Daha leb demeden Çorum biletini aldılar. Ceyhunlar, Firuz'a yaklaşamadılar.

Romantik işler.

Ah aşk… Adamı rezil de edersin vezir de. Nevizadeler, Muammer’i delirtmek için taklalar atarken tezgâhın hasını Maşuka, Kandemir’e yaptı. Helal sana Türk kadının bilinçaltı!

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım: Hangi bekâr kadın, bir gelinlik efendime söyleyeyim bir gelin başı gördüğünde özenmez.

Beni de yaz,beni de.

Maşuka da dükkânına gelen gelinden ilham aldı. Bu ilhamını Umay ve çırağı Nursaç ile paylaştı. Kandemir’e giden o kutsal yolda her şey mubahtır dedi ve tezgâhını yaptı, yalandan Kandemir’i dükkâna çağırdı. Neymiş efendim dükkânda fare varmış-mış. Kandemir, kedi mi ki fareni yakalasın? Seni gidi gidi Maşuka.


Maşuka ile bekârlıktan kurtulma derslerinin devamı burada:



O gece Maşuka’nın güzellik salonu gerçekten güzelliklerle dolu bir salon olmuştu. Kırmızı-siyah bir ortam, biraz alkollü içecek, kokulu mumlar. Saksafon bile vardı. Biraz romantizm ve küçük dans şovunun ardından Kandemir ve Maşuka ilk defa bu kadar uzun süre yalnız kalmışlardı.

Araya yastık koyma devri Bihter ve Behlül ile bitti zannediyordum.

Üstelik bu sefer Maşuka’nın daha önce hiç görmediğimiz o anlayışlı ve masum yönünü de gördük. Kandemir’e eski karısını sordu. (Hatırlarsak mahalleye ilk geldiklerinde Kandemir’in karısının öldüğünü söylemişlerdi.) Kandemir, konu üzerinde konuşmak istemeyince Maşuka’nın yüzündeki o ifade… Seven kadın ifadesi.

Geldiği günden beri Kandemir’e kadar yanık olan Maşuka o kadar bekledi. Sabrının sonu ne olur onu bilemem ama o gece güzel olan her şeyi Maşuka hak etmiştir nokta net!

Gecenin sonu Maşuka’nın hayal ettiği gibi bitmedi, ne yazık ki. Ama herhalde, galiba, sanırsam Kandemir, Maşuka’nın sadece bir östrojen bombası olduğu fikrini kafasından atmıştır. Atmalı, atmak zorunda. Çünkü, aslında hepimiz Maşuka’yız! Bacım, inşallah kavuşursun Kandemir’ine. O ses tonu, o bıyıklar kurban olsun sana! 

Yukarıda bahsettiğim “olmasaydı da olurdu”nun ikinci vakası KarYar ve FerDer çiftleriydi. Hani şu Muammer’i bir türlü delirtemedikleri gece vardı ya, hıh, işte tam eve dönerken bizim kara şimşek Nevizadeler’i yolda bıraktı. Issızda, soğukta kala kaldılar. Ormanın içinde tam kaybolduk derken tesadüfe bakın ki bir ev göründü. O geceliğine eve bir güzel yerleştiler. Centilmenlik gereği kızlar yatakta, erkekler koltukta yatacaktı. Olmaz öyle ayrı gayrı. Ceyhun yok, Kandemir yok, şömine var, romantik ortam var. O halde kızların yeri erkeklerin yanıdır diyerek kızları odadan kaçırdılar. Yalnız nasıl bir kaçırma şekli o ya? Öyle korkutmamı kaldı çocuklar? Ellerinizde fener, yak söndür yak söndür. Hadi, tamam erkeklerin kapasitesi bu; kızlar bunu nasıl yedi anlamadım. Hayati’den sonra zorlanmış ikinci sahne olarak tarihe not aldım.

Seyirlik keyfi bozmayacak ufak sahneler dışında güzel bir Ulan İstanbul bölümüydü. Önümüzdeki bölüm heyecan seviyesinin bir seviye daha üste geçmesi ümidiyle diyorum.

32.bölüm görüşürüz!

*Bir su içtim testiden eserinden - Söz Müzik: Anonim

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER