Aşkı, saflığına kılıf yapan karakterleri sevmiyorum. İçinde
bulunduğu zorluklar ve hatta hayatına dokunan insanları sürüklediği uçurum,
keyfimi kaçırıyor. Fakat dramanın saf karakterlere de kucak açan bir yapısı
olduğu bildiğimden keyfim kaçsa da içine bırakıldığım durumun farklı yorumlamalarını
arıyorum. Bir diziyi ayakta tutan en önemli şeylerden biri karakterlerken, koca
bölüm boyunca Esra ve beraberinde
getirdiği sorunların peşinde koşmaktan da hoşlandığımı söyleyemem. Hele ki daha
üçüncü bölümdeysek ve henüz ana karakterlere kalpten inanamadıysam.
Cemal’in bir piyon olarak değil de vezir olarak yer aldığı
bir hikaye örgüsü izlemeyi tercih ederdim zira. Cemal’e inanıyorum inanmasına
ama daha önceki iki yazımda da bahsettiğim gibi Cemal’in hayatına dokunan,
dokunacak olan karakterlerle yıldızım barışmış değil. En basitinden Cemal ve
Suna arasında bir aşk hikayesi yazılacağı için Cemal ve Gökhan arasındaki
düğümün sağlam atılmasını, Gökhan’ın şımarık zengin çocuğu duruşunda kötücül
izler izlemeyi isterim. Sevgilisini aldatan, kumar oynayan bir genç, aradığım
kötü karakter değil maalesef. İlla kötü olmak zorunda mı? Değil tabii. Ama
böyle kötü taklidi yapan bir zengin çocuğuyla da üçgen kurulmaz.
Gökhan’ın aynı annesi olduğu konusunda hemfikir miyiz? Bu
benzerlik bence şahane bir detay. Çünkü yine yalnız kalan bir Emel izlemeyi
değil, oğlu tarafından destek gören bir Emel izlemeyi tercih ederim. Fakat
burada da Sami ve Emel arasında kurulan ilişkiye itirazım var. Emel, boşanmak
istese Sami dünden razı. Ee o zaman bu evlilik neden sürüyor? Cemiyet hayatı
dediğinizi duyar gibiyim. Ama bana daha köklü nedenler lazım. Bir seyirci
olarak Emel’e kızmam gerekiyorsa, ben şu noktada Emel’e kızmaktan çok
üzülüyorum.
Emel, fakir bir genç kadınken Sami’yle evlenmiş klişesi
çıkabilir tabii bu işin altından. Ama şu anda boşansa her şeyin yarısını
alabilir nihayetinde, bu seçeneği de geçiniz.
Fakirlik ve zenginliğin keskin çizgilerle çizilmesinden
rahatsız olmam. O sebeple Emel ve Hülya arasında kurulacak hiçbir çatışmayı da
fakirlik-zenginlik açısından eleştirmiyorum şu anda. Tek merak ettiğim Hülya’nın
neden sustuğu. Bu işin içinde daha büyük sancılar var, o net. Yoksa kaybedecek
pek bir şeyi olmayan bir kadın Hülya. Oğlu üzülmesin diye sessiz kalacağını da
sanmıyorum. Biliyor ki, oğlu öğrenirse onu affetmeyecek. İşte bu gizemin
peşinden bir süre sessiz sedasız gidebilirim. Zira daha ilk bölümden Sami’nin
Cemal’in babası olduğunu da tahmin ediyorduk.
Yan karakterler ve yan karakterlerin hikayeleri izlemekten
aşırı keyif aldığım şeylerdir. Ama önce başrol karakterler ve çatışmalarına
odaklanmak isterim. Cemal konusunda şanslıyız, hemen hemen birçok şeyinden
haberdarız ama Sami gizli bir kutu. Sami’yi tanımadan benimseyemem. Sami’yi
benimseyemezsem hikayeye güvenemem. Hikayeye güvenmek ve reyting listesinde
yükselen sırasına da sevinerek İnsanlık Suçu’nu keyifle takip etmek istiyorum.
Sonuna kadar izlediğim, kurulan dünya konusunda sıkıntılar yaşamadığım ama
hikayeye bakınca zaman zaman top çevirdiğini hissettiğim bir bölümdü. O hissin
bir an evvel kaybolmasını diliyorum.
Ve keşke o davette birisi Cemal’in üzerine şarap dökseydi de
Cemal ceketini değiştirmek zorunda kalsaydı. Fenalık geldi bana. Neyse pozisyon
değişikliği yaşayacağı için Cemal’i takım elbiseler içinde görmek yakındır.
Tabii Selim’i, pardon Tahir’i bıçaklamazsa. Yetiş Sami Gökdemir!
Cevabı aranan sorular evreninde, sorduğum soruların cevaplarını aramaya devam ediyorum. Gelecek bölümde birkaçının cevabıyla karşılaşmak dileğiyle, emeği geçen herkesin emeklerine sağlık!