Hep düşünmüşümdür, sorgulamışımdır, “Yahu bu insan
kötü. Herkese zarar veriyor. Zerre iyilik yok içinde. Onu nasıl sevenler,
destek olanlar, iyi biri olduğunu düşünenler oluyor etrafında?” diye. Birinin
size “kötülük yapmıyor” oluşu, sadece size iyi davranması onu gerçekten iyi bir
insan yapar mı? Mesela Vedat; Eyşan’a zarar vermiyor diye, ona dokunmuyor diye,
“iyi” biri mi oluyor şimdi? Ya da Tahir, gerektiği zaman Vedat’ın canını
yaktığında, “kötü” bir insan mı oluyor?
İyi kime göre iyi, kötü kime göre kötü, öyle değil mi? Ben diziyi
izlerken bol bol bunu sorguluyorum galiba.
Bölümler ilerledikçe, Sen Anlat Karadeniz’in hikayesinde her şey yerli yerine oturdu
artık. Kaçma kovalamaca da, sona erdi. Bu durumun da, dozunda işlendiğini
düşünenlerdenim ben. Çünkü Vedat, Nefes’in peşine hiç düşmeseydi, onu geri
almaya çalışmasaydı, çok tuhaf bir durum olurdu ortada. Vedat denedi, Nefes ve
Tahir direndi. Şimdi ise, Vedat kabuğuna çekilmiş gibi görünüp, sinsi
planlarının hepsini devreye sokuyor. Bunların en başında da, Berrak Yılmaz
geliyor.
İlayda
Çevik yani Berrak’ın
olduğu fragmanı ilk izlediğimde, Nefes’le aynı şeyleri yaşamış, Sürmene’de
Tahir’in, Osman Hoca’nın, şiddet gören bir kadına nasıl sahip çıktığını duymuş
ve onları öyle gelip bulmuş bir kadın zannediyordum. Geçen hafta bölüm
başladıktan sonra, hareketlerinden biraz şüphelenmeye başladım. Adını
söylememesi, sürekli susması tuhaf hareketleri vb. Sonra, bu kızın kesin
Vedat’la bir işi var dedim ama; aklımda olan senaryoda, Berrak gerçekten eş
şiddetine maruz kalmıştı. Vedat’ın onu bu hale sokacağı aklıma hiç gelmemişti.
Berrak’ın dayak yediği sahnelerde, ekrana bakmakta zorluk çektim; içim acıdı
resmen.
Yılana sarıldığını bilmeyen zavallı Berrak.
Hani sevginin bazen bencil bir duygu olabileceğinden
bahsediyorum ya hep; bu bölüm de yine aynı şeyleri hissettim. Mustafa, Tahir’i
koruma içgüdüsüyle, Vedat’a teslim etmişti ya Yiğit’i, Berrak da, ailesini
korumak için, Nefes’e kötülük yapıyor şimdi. Sanırım iyi olmak ve gerçek sevgi,
tüm bunların içinde dik durmayı başarabilmek. Tıpkı, Asiye gibi… Mustafa’yı çok
sevmesine ve aşık olmasına rağmen, tüm yaptıklarını protesto etti, kızdı, gerekeni
yaptı ve yapmaya devam ediyor.
Her fırsatta dile getirdiğim gibi, ben Mustafa
Kaleli sevenlerdenim. Yaptığı yanlışlar bir yana, o kötü bir adam değil. Evet
hiçbirimizin olmadığı gibi, o da mükemmel değil ama; en azından dürüst bir
adam. Bu bölüm Nefes’le olan sahnesinde de, hiç kızmadım ona. Gerçekleri
söyledi. Kayalara oturup, Nefes’le hayal mi kursaydı? “Trabzon seni bağrına
basar bacım, boşver kafana hiçbir şeyi takma, Tahir’le olan sevdana bak.” mı
deseydi? Ayrıca eminim ki; Mustafa Nefes’e “Sen
Karadeniz’e sığmazsın, Tahir de Karadeniz’siz yapamaz.” demeseydi de, yani ana
fikri, “Kardeşimi alıp gitme.” olan konuşmayı
yapmasaydı da, Nefes, Tahir’i alıp gitmezdi Karadeniz’den. Çünkü Tahir’in
memleketini nasıl sevdiğini, oradan çıktığında doğru düzgün nefes alamayacağını
biliyor. İlk bölümü hatırlayın, Trabzon’dan, İstanbul’a, iş için bile zoraki gitmişti
Tahir. Evet, Nefes’in olduğu her yerde yaşar artık. Ama gurbetlik çekerek, bir
yanı eksik kalarak.