Nefes hem bu durumun farkında olduğu için, hem de zor olanı başarmak istediği için, Trabzon’da kaldı. Ve ben bir kez daha gurur duydum onunla. Ki biliyorsunuz, ben onlara kaçın gelin İstanbul’da sizi saklarım teklifi bile yaptım. ^.^ Şaka bir yana, Mercan’ın yapmak istediğini yapabilecek imkanı varken, kaçmadı Nefes. Kalıp savaşmayı tercih etti. Çünkü bu aşk, gerçekten savaşmaya değer…
 
Ah ah… Tahir ve Nefes birbirini o kadar naif seviyor ki; işte ben bunun hastasıyım! Bakışlarıyla anlaşmalarına, birbirlerine kıyamamalarına, birbirleri için fedakarlık yapıp, bundan hiç gocunmamalarına ve herhangi bir karşılık beklememelerine hastayım. Karakterin adının Tahir olduğunu ilk öğrendiğimde, aklıma hemen Nazım’ın Tahirle Zühre Meselesi şiiri gelmişti. Tahir bu bölüm hislerini aşikâr ederken, “Sevda benim sevdam.” deyince, üstüne de Nefes “Senin memleketin belki bir gün beni de kabul edebilir.” deyince işte dedim bu! Gördüğünüz gibi, “Bütün iş, Tahir’le Nefes olabilmekte. Yani yürekte…” Vallahi ben onları izlerken aklıma sürekli şiirler geliyor. Hatta, Tahir Nefes’e bir gün evlenme teklif ettiğinde, Cemal Süreya’nın, “Ben senin; sevgilin, eşin, baban, ağabeyin, arkadaşınım. Biri bitse, biri kalır, seni hiç bırakmayacağım.” dizeleriyle etsin istiyorum. Çok mu şey istiyorum? Tahir gibi bir adamdan fazla romantizm bekliyor olabilirim ama; adam her türlü güzel seviyor arkadaş! ^.^


Hayat müşterek Mıstafa Efendi, ütüle bakayım gömleğini

Sait Genay’ın sahnelerinden aşırı keyif alıyorum. Hani derler ya, hem güldüren hem düşündüren diye. İşte tam da öyle bir karakter  Osman Hoca. Yeri geldiğinde, bizlerin hem vicdan sesi, hem de kadına şiddeti İslamiyet’le bağdaştırıp, kafasına göre meal yorumlayıp, başka bir Müslümanlık anlayışı benimseyenlere  tokat gibi cevap. Geçen bölümdeki, Cuma Hutbesi sahnesi efsaneydi. Bundan daha iyisi olamazdı galiba.
 
Sen Anlat Karadeniz başladığından beri, sürekli gündemde olan şiddet konusu ve insanların tuhaf yorumlarını görünce, benim de cevap verme hakkım doğuyor gibi hissediyorum. Şu durumda dizinin fahri avukatı olabilirim galiba. Kendime neden böyle bir görev üstlendiysem artık.^.^
 
Kendi adıma konuşmam gerekirse, iyi bir Çukur izleyicisiyim. Zamanında Kurtlar Vadisi’nin ilk iki sezonunu ve Eşkıya Dünya’ya Hükümdar Olmaz’ın iki sezonunu izlemişliğim var. Aynı zamanda Siyah Beyaz Aşk’ı, Savaşçı’yı, Börü’yü, izliyorum. Bu saydıklarımın çoğu da, gayet izlenilen, kendine göre tarzı olan işler. (Bu demek oluyor ki, ülkece şiddet izlemekle ilgili pek bir derdimiz yok.) Şimdi ben çıkıp desem ki; “Ya, Sen Anlat Karadeniz’de şiddet var.” Siz bana dersiniz ki, “Gizemciğim bizimle dalga mı geçiyorsun?” Yeterince ifade ettim galiba kendimi. ^.^
 
Kendimle çelişmeyi hiç istemem ama; her diziyi kendi içinde değerlendirmek gerekir. Yani ben burada kadına şiddetle ilgili düşüncelerimi paylaşırken, Nefes’in her şiddet sahnesinde yüreğim acırken, bir yandan Tahir Vedat’a iyi yaptı diyebiliyorum mesela. Tuhaf bir durum vesselam.  Çünkü, hepimizin içinde bazı siyah yerler olabiliyor. Diziler ve kurguların dışına çıkarsak; hepimiz sevdiklerimizin söz konusu olduğunda, kaplan kesilebiliyoruz mesela.


Bacum, seni mi kandırayım, kendimi mi?
 
Kısa kısa notlar
 
Tüm samimiyetimle söylüyorum ki; çok iyi gözlem sonucu yazılmış bir hikaye Sen Anlat Karadeniz. Birçok perspektiften bakılıyor olaylara. Toplumdaki insanların tavırlarını, normları, yani gelenek görenek adı altında bizlere dayatılan şeyleri ince ince işliyor ve anlatıyor. Dizi süreleri bu kadar uzunken, hiçbir anı boş yazmayan, -çocukların replikleri bile özenle yazılıyor- dikkatiniz dağıldığında “Acaba ne kaçırdım?” diye düşündürten, kurulan her cümlenin derinlemesine anlamı olduğu bir dizi izlediğim için, kendi adıma teşekkür ediyorum Ayşe Ferda Eryılmaz’a ve Nehir Erdem’e.
 
 
İlk andan beri söylediğim gibi, İrem Helvacıoğlu dram sahnelerinde devleşiyor ve efsane oynuyor. Hele bu bölümdeki son sahne, yüreğimize işledi. Sadece, Tahir’in yanında ortaya çıkan ve içinde kalan o çocuksu tarafı bize yansırken, oyunun dozu birazcık fazla geliyor bana. Onun dışında, her sahnede çok iyi.
 
Murat, Nazar’ın gözü açılsın diye çabalıyor ve Nazar hiç umursamıyor ve sorgulamıyor ya, vallahi deli oluyorum! Bu kız ne zaman fark edecek ya da fark edebilecek mi, hiç bilmiyorum.
 
Mercan’ın tokat yediğini duyan Tahir’in, silahları tek tek denize atması şahaneydi. Çünkü Tahir, sadece Nefes’e Tahir değil.
 
Hikaye nasıl ilerleyecek bilmiyorum ama; Berrak Vedat’ın tehditlerinden kurtulabilirse ve Nefes’in yanında olursa, Fatih’in sevdiceği olabilir. ^.^

Cemil Dağdeviren'in suyu kaynadı artık. Sağlam bir had bildirsin bence ona Kaleliler. Tahir'in silah deposunu patlaması kâfi gelmedi adama.
 
Müsait olduğum başka bir hafta görüşmek dileğiyle…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER