Şu alyans modelini sevmediğim ve beğenmediğim kadar... :( Nefes'le Tahir bir gün nişanlanırsa n'olur bundan takmasın. 
Sevginin s’siyle bile tanışmamış, onu sevdiğini iddia eden cani tarafından her türlü işkenceye maruz kalmış bir kadın. Daha önce sevdaya düşmek nasıl bir şey bilmemiş, belki de sadece Asiye ve Mustafa’nın sevdasına şahit olmuş ama, kendi bünyesine o tanımı henüz kodlamamış, ilk defa bir kadını sarıp sarmalamak isteyen ve bunu kendine bile itiraf etmekte zorlanan bir adam. Sevmeyi birbiriyle öğrenen iki insan… En güzel sevdayı yaşamayı onlar hak etmiyor da, kim ediyor? Tahirciğim, sen el âlem ne der diye düşünmeyi bırak, kaçın Nefes’le. Ben sizi İstanbul’da saklarım. ^.^
 
Madem sevdadan, sevgiden bahsediyorum, o zaman Mustafa- Asiye Kaleli’den bahsetmezsem, olmaz. Ama sevdalarından önce, ikisini ayrı ayrı konuşalım istiyorum. Sen Anlat Karadeniz’i izlerken, her karakterin alt zemini olduğunu fark ediyorum. O yüzden ben Mustafa’ya kızıp, sinirlenip, bir yandan da ona biraz kıyamayanlardanım galiba. Yiğit’i, Vedat’a teslim etmesi korkunç bir davranıştı evet. Ama onun da korumak zorunda olduğu bir ailesi ve babası tarafından ona emanet edilmiş kardeşi/kardeşleri var. Yöntemi her ne kadar yanlış olsa da, o da sevdiklerini bir şekilde korumaya çalışıyor. Sevgiden gelen bencilliğinin sempati duyulacak tarafı yok belki ama; daha önce de söylediğim gibi, insan bazen sevdikleri için, başkalarının hayatlarını göz ardı –maalesef çok acı- edebiliyor.
 

Sevgili Karadeniz halkı! Kuzenim Eyşan'ın neden Rus kalpağıyla dolaştığına dair bir fikrim yok. :))

Mustafa’ya hem vicdanının hem de Asiye’nin sesi, yeter de artar bile. Ah Asiye Kaleli… Sen ne muhteşem, ne muazzam, ne yürekli kadınsın! Valla parti kur, oy verelim. Cinsimizin, gurur kaynağı! İlk andan beri Nefes’i bir tek o anlıyor ve her şartta destek oluyor. Bu bölüm, ziyarete gelen misafirlere, Nefes’in neler yaşadığını anlatarak, şahane bir şeye imza attı. İnsanlar bilgilenince, Nefes’in neden Trabzon’da olduğunu anlayınca, onu anlamaya ve daha farklı bakmaya başladılar. Bu saatten sonra; Nefes, sadece Tahir’e değil, bütün Karadeniz’e emanet.
 
Mustafa’nın, Asiye’ye olan aşkının hastasıyım! Bütün o heybeti ve sertliği içinde, Asiye’yi deli gibi seven bir yüreği var adamın. Her bölüm büyük bir keyifle izliyorum sahnelerini. Bu bölümdeki atışmaları, Asiye’nin babasının evine gittikten sonra, Mustafa’nın onu evi geri döndürme çabalarını da ayrıca sevdim. Ve Asiye, o kadar iyi yazılmış bir karakter ki; Mustafa’ya olan sevgisi, insani duygularının önüne geçmiyor. Alın size, sağlıklı sevgi örneği.
 
Dizinin kurduğu dünyayı ve doğallığını çok sevip, takdir edenlerdenim. Ve fark ettim de, her hafta annemle Yiğit’in bir sahnesinde muhakkak ağlıyoruz. Bir çocuk olarak, hikayenin o kadar önemli ve doğru yerinde duruyor ki Yiğit… Ona yazılan her cümle, içimize işliyor.


Osman Hoca'nın bakışı kalp ben. :)
 
Hastane koridorundaki sahnede hissettiğim iki şey vardı; birincisi, herkes Mercan’ın etrafındayken, Nefes’in kimsesinin olmadığı –Tahir, Asiye vs şu anda var olabilir ama, yıllarca hiç kimsesi yoktu- ikincisi de, empati duygusunun sadece Asiye’ye özgü bir his olduğu. Yahu bir tek kadın ve insani duyguları olan Asiye mi? Nefes’in üzerine gidip, ona saldırıp hakaret ederken, hiç mi düşünmezsiniz biz de onun durumunda olabilirdik diye. Siz de kadınsınız, her şeyden önce insansınız. Sadece kendi sevdiklerinize iyi olunca, iyi bir insan olmuyorsunuz ki… Üstelik, neredeyse bütün Sürmene anladı Nefes’in, Vedat’ın karısı olmadığını ve yıllarca işkence gördüğünü. Ama kot kafalı Dağdeviren’ler, bırak anlamayı, üstüne kötülük yapacaklar Nefes’le, Kaleliler’e neredeyse.
 
Kısa kısa notlar  
Diziyi izlerken; mutlu olmak, normal hayata dönmek, hayatın olağan güzel şeylerini yaşamak en çok Nefes’in hakkıymış gibi hissediyor musunuz siz de?
Bölümde, Yiğit “Ağlamam geldi azıcık.” dedi ve Tahir ona “Erkek adam ağlamaz.” gibi saçma bir cümle kurmadı mesela. Benim yanımda ağlayabilirsin dedi ve ona sarıldı. Bence şahane detaylardan biriydi.
 
Her bölümde Nefes’in yaşadıkları tokat gibi çarpıyor yüzümüze. Şiddet sahneleri çok çarpıcı. Ve yaşadığı travmaları, profesyonel destek almadan atlatması çok zor. Destek demişken, İrem Helvacıoğlu röportajında söylemişti, rolüne hazırlanırken, Nefes neler hissediyor, neler yaşamış olabilir diye bir psikologla karakter üzerinde çalışmış. Bence Nefes’i bu kadar başarılı yansıtmasının nedenlerinden biri de bu.
 
Vedat, resmen işkencenin kitabını yazacak seviyede bir adam. Onun da yaşadığı travmaları çok merak ediyorum. Anladığım kadarıyla, üvey baba tarafından büyütülmüş ve çok fazla şiddette maruz kalmış. Yine de bu, cani olması için bir neden değil, ayrı mesele. Bir de, hep söylüyorum ama; Mehmet Ali Nuroğlu şahane başarılı canlandırıyor karakterini. Laf ettirmem. ^.^
 
Geçen bölüm, Tahir’in en sevdiğim cümlelerinden biri: “Sinirlenince üzülmüyor, ağlamıyor, savaşıyor.” demesiydi Nefes için. Bu da Tahir Kaleli’nin ilgi gösterme şekli. Ne yapalım. ^.^
 
Nazar’ı ben baya sevmediğimi fark ettim arkadaşlar. İlk birkaç bölüm neyse de, şimdi Murat’ın sevdiği olmasını da istemiyorum galiba ben. Düzelirse, başka tabii.
 
Ben bu satırları yazarken, saat gece yarısını geçti. O yüzden, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’müzü, kutluyorum sevgili hemcinslerim! Eteğimizin boyuna, kıyafetimize, örtümüze, karışılmadığı, dövülmediğimiz, öldürülmediğimiz, tacize, tecavüze uğramadığımız, şiddetin hiçbir türüne maruz kalmadığımız, bundan sonraki yıllarda, Nefes’lerin, gerçekten nefes alıp, kurtulduğu ve aynı şeyleri bir daha asla yaşamadığı, hayatın her alanında, kadınların gerçekten birbirine destek olup, kenetlendiği nice güzel yıllar görmek dileğimle…
 
 
 

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER