Keşke sen de yanımda olsaydın baba!
Mahir hani koskoca bir adam ya, namı Karadayı ya o hiç öyle değil aslında. Derler ki, babası ölünce büyür insan. Nazif Babam başımızdan eksik olmasın. Mahir kendi başına kararlar alabilen, aklı başında, yetişkin bir erkek ama hâlâ babası yanında olmayınca kendini eksik hissediyor. Geçmiş bölümlerden birinde İlknur, annesinden -Ah Safiye annem!- bir şey için izin istemişti. O da “Tamam ama bir de babana sor, o izin verirse” demişti. Nazif Baba’nın hapisten çıktığı bir zaman olmalı ki, İlknur da annesine “Eskiden nasıl sinir olurdum babana sor dediğinde ama şimdi ondan izin almak bile mutluluk veriyor” buna benzer bir şeyler söylemişti. Demek istiyorum ki, Mahir orada yaptığı yanlışın farkında, babasının bunun olacağına dair söylediklerini de hatırlıyor. Yine de istiyor ki ben dediğini yapmasam da babam söylesin, ben yapmadığım için kızsın ama sonra affetsin sonra ben yine yapmayayım. Bu böyle sürüp gitsin. Baba olmak nasıl sonsuz bir hoşgörü gerektiriyorsa, evlat olmak da biraz nankör olmayı gerektiriyor galiba.

Evet, İlknur bitti. Ama onun için bitti. Peki, Mahir bununla nasıl yaşayacak?

Ezel dizisinde Cengiz, Eyşan'a demişti ki "İki yol olsa sen ve ben karanlık olandan gideriz, saklanmak için ama o aydınlık olan yolu seçer." Sen bu hikayedeki "o" ol emi Mahir!

Hep böyle oluyor. Önce bölümün sonunda can alıcı bir sahne oluyor. O an izlerken kabulleniyorum durumu, olsun diyorum böyle olması gerekiyordu. Sonra o hafta içerisinde durumun vahameti üzerime çörekleniveriyor. Ne kadar üzülecekler şimdi diyorum. Nasıl sindireceğiz bunu içimize diyorum. Geçen haftadan bahsediyorum, Mahir’in Seyit’i vurmasından. Seyit’in ölüp ölmemesi önemli değildi benim için. Önemli olan o silahtan o kurşunun çıkmasıydı. Mahir’in tetiği çektiği silahtan o kurşunun çıkıp sahibini bulmasıydı. Ben geçen hafta Mahir illa birini öldürecekse bu Seyit olsun, bir şey demeyeceğim dedim. Dedim de yine dayanamadım işte. Mahir böyle bir şey yaptı diye onun adının yanına yakıştıramayacağım sıfatları asla getirmem. Zaten koşullar farklı olsaydı, adamın elindeki silah İlknur’un kafasına dayalı olmasaydı Mahir o adamı alır Yasin’e götürürdü. Yani Mahir her zamanki gibi kaderin bir cilvesiyle karşı karşıya kaldı. Hem o Seyit de ölmeyi çoktan hak eden biriydi. En azından Mahir’in başına hukuki bir iş açılmadan Yasin tarafından halledildi. Tamam, bu durum hiç hoş olmadığından bardağın dolu tarafına bakarak kendimi avutmaya çalışıyorum, ne yapayım.

Mahir'ciğim senin durumunu şemsiye ile anlatan bir özdeyiş duymuştum ama şanslısın ki hatırlayamıyorum.

Tabi, bunun bir de Feride’ye anlatma durumu var. Sen kalk adalet neferi bir hâkimeye “ben adam öldürdüm ama komiser olan kayınbiraderim bunu üzerin aldı” de diyebiliyorsan. Yine de Feride’nin bunu bilmesi lazım. Keza öğrendi de. Mahir söz konusu olduğunda Feride’mizin algıları da tavan yapmış, maşallah! Mahir’de bir haller olduğunu anladı. Yasin’in ağzını aradı. Parçaları birleştirdi ve gitti İlknur’a itiraf ettirdi. Her olayda böyle çalışsa memlekette çözülmeyen dava kalmaz vallahi. Neyse, Feride buna kızacak elbette. Mahir’in adam öldürmesinden çok Feride’den bunu saklamasına kızacak. Ama anlayacak da teselli de edecek Mahir’i. Zaten Feride’nin Mahir’den gitmesi gibi bir korkumuz hiç olmadı. Bizim böyle bir korkumuz yok ama karakterlerin birbirine yakınlaşmada bir çekinceleri var sanki. Umarım sadece bize öyle geliyordur.

O yatak başı niye öyle ya? Mahir'ciğimin parası yetmemiş de Feride'ye kadar olan yeri mi yaptırabilmiş sadece?

Mahir iç sesi: Feride'de hiç böyle gecelikler giymiyor. Soğuk oluyor tabi bizim ev. Kalorifer mi döşetsem ben de.

Mahir’e adam öldürdüğü için kızmadım. Kırıldım, gücendim ama kızmadım. Ama kendini gerçekten bir kabadayı gibi görmeye başladığı için kızıyorum. Anladık onların anladığı dilden konuşmaya başladı. Ama hem bir hâkime ile evlilik hayalleri kurup hem de İstanbul’un en namlı kabadayısı olması ne kadar mümkün. Feride’nin mesleğini bırakacağını düşünüyor desem öyle olsun de istemiyor. Neyse seviyor sanırım bu kabadayıcılık oyununu. Belgin’e olan hoyrat tavırları da gözümden kaçmadı. Gecenin bir vakti kadını zorla evden çıkar, çekiştir, ağzını boz, sonra yolun ortasında bırak. Tamam, canını tehlikeye atmamak için yaptın ama kadınlara karşı az daha usturuplu olmalısın Karadayı!

Ve gelelim en can alıcı noktaya. Evet, Turgut Savcı’nın nasıl olup da ölmediği mevzusuna. Biz gördük de çünkü Necdet adamın boğazını nefesi kesilinceye kadar sıktı. Öldüğünü fark edince de bıraktı ve gitti. Hadi Necdet bir o anın gazına gelerek öldürdüm sandı. Mahir de muhtemelen hapishane doktoru ve savcısı da gidip kontrol etti. Ne oldu yani? Farz-ı misal, adamı öldü sandılar, morga götürdüler. Ama adam meğerse ölmemiş. Peki, kim yardım etti bu adama? Yani o cenaze kimindi? Toprağın altından da çıkmadı ya bu adam. Bir şekilde çıktı diyelim, neden bekledi peki? Neden insanları darlamaya Necdet’ten başladı? Evet, en mühim soru şu aslında kim yardım ediyor bu adama? Bakan Bey değil, Necdet değil, kabadayılardan biri mi, öteki savcı mı, yeni emniyet müdürü mü?

Halamdan duyduğum bir söz: it iti yer ama kemiğini yabana atmazmış. 

Ben bunları merak ededurayım Mahir arkasına babasını, Dalyan’ı mahalleliyi de alarak güç gösterisi yapmaya başladı bile. Sahi Orhan mı söyledi Mahir’in bulunduğu yeri? Demek ki Mahir’in ünü Orhan’ı bile etkileyecek kadar büyümüş. Bir yanda kabadayılar, bir yanda Necdet, bir yanda Belgin, bir yanda Turgut, bir yanda Mahir… Gazamız mübarek olsun!



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER