İstanbullu Gelin’in 34. bölümü ile ilgili yazacaklarıma
sondan başlayacağım bu sefer zira o sahne o kadar içime işledi ki gözümün
önünden gitmiyor bir türlü. Osman’ın annesini Garip uğruna kendi hayatını
karartmakla ve Burcu’ya itmekle suçladığı ve Esma’nın dayanamayıp ‘Belki
çektiğin acılara yardımcı olur diye ondan medet umdum, Süreyya’yı kalbinden
söksün diye gittim.’ dediği andan bahsediyorum elbette.
Garip’le ‘görüştüğünü’ oğullarına söylemekten oldukça çekinen
Esma Sultan, öfkeli Boranlar arasında en kolay ikna edebileceğinin Osman
olduğunu düşünüyordu haliyle zira el bilir alem bilir ki Osman dünyanın en anlayışlı,
en duygusal adamıdır ve birey olmaya, kendi kararlarını almaya sonsuz bir saygı
besler. Gel gör ki öyle olmadı işte, Osman da çok sinirlendi çünkü o da
annesinin Garip’le olabilmek için kendisinin Burcu’ya ittiğini düşündü bunu duyunca.
Annesinin kararlı, öfkeli ve gururu uğruna dünyayı yakabilecek bir kadın
olduğunu adı gibi bildi ama kendisinin Süreyya’ya aşık olduğunu bilip de böyle
bir yolla onu kurtarmaya çalışacağını hiç düşünemedi. Her gün burun buruna
olduğumuz insanları bile ne kadar az tanıyoruz aslında, önyargılarımız en çok
en yakınlarımıza zarar veriyor. İşte bölüm sonundaki o yüzleşmeleri o yüzden
çok kıymetliydi. Osman annesinin belki de daha önce hiç görmediği bir yüzünü
gördü, Esma belki ilk defa bu kadar yakından anladı Osman’ın çaresizliğini.
İpek Bilgin’in de Güven Murat Akpınar’ın da ellerine sağlık, içimize işledi
bakışları.

Ah Fikret, kendi kafesini kendi ören Fikret
Bölümün içime taş gibi oturan bir diğer sahnesi ile Fikret
ve İpek arasındaki yüzleşmeydi. ‘Ben sana aşıktım’daki o geçmiş zaman eki
gözümü doldurdu. Sadece Fikret için değil, koskoca bir aşkı tek başına taşımak
zorunda kalan herkes için doldu içim, biriyle evli olmanın ona kavuşmak demek
olmadığını nasıl güzel gördüm. Bunca zamandır içinde tuttuklarını döktü Fikret
bir bir, İpek’e ne kadar kızgın ve dahası ne çok kırgın olduğunu anlatırken İpek’ten
başka herkes perişan olmuştur herhalde. Fikret kendisini seven bir kadınla
karşılaşmasaydı içinde bulunduğu duruma ne zaman isyan ederdi bilmiyorum ama
artık bu süreç başladı ve geri dönebileceğini pek sanmıyorum, umarım hayatını
düzeltecek gücü bulur kendinde. Eskiden olsa Esma Hanım bu boşanmaya itiraz
eder derdim ama artık onun da bir önemi kalmadığına göre şimdi İpek düşünsün.
Bu sefer iyiler kazansın
Senem’in hamilelik haberine sevindiğim kadar Akif’in mevzuya
duyduğu heyecanı sevdim. Yine de konuyla ilgili en sevdiğim an Senem ve Süreyya’nın
konuşmasıydı. Senem’in tüm samimiyetiyle bunu Süreyya’ya söylemekten neden utandığını,
‘Benim hakkım değildi’ demesini, Süreyya’nın onca üzüntüsü arasında Senem için
mutlu olmasını çok sevdim. Süreyya ile konuşurken ‘Sen anneni erken kaybettin
ve anne de olmadın, o yüzden anlayamazsın’ demekten utanmayan Esma ne kadar acımasızsa,
Senem de o kadar vicdanlıydı. Bu yüzden Senem çok mutlu olsun isterim. Son zamanlarda
Esma’ya karşı biraz yumuşamıştım ama o konuşmadan sonra yine bütün sinirimi
tepeme çıkarttı.
Kimsenin bunu senden almasına izin verme
Süreyya ve Faruk’un yıldönümlerinde Uludağ’a gitmelerini,
onca hengame arasında Süreyya’nın ne olursa olsun Faruk ve kendisi için bunu
düşünmesine de bayıldım. Gece gittikleri yerde Süreyya’nın okul arkadaşlarıyla
karşılaşması ve arkadaşları onu sahneye çağrınca Süreyya’nın bir an yüzünden
geçen gölge ve ancak Faruk’un problem çıkarmayacağını anlayınca sahneye
çıkmasına bir nebze hüzünlendim ama zira Süreyya’nın ait olduğu yer sahne
bence. Şarkıya zaten bayılırım, Aslı Enver de pek tatlı söyledi. Güzel bölümdü vesselam.
Yeni bölümlerde görüşmek üzere iyi seyirler dilerim.
*’Bir öğrenegörsün aşkı, ağacı o vakit seyredin’ diye biten
bu Melih Cevdet Anday şiirini getirdi aklıma Esma Sultan’ın aşkı.