İstanbullu Gelin’in 32.bölümü hızlıca
akıp giden ve izlemesi zevkli bir bölümdü ama yine de bölümden sonra bahsetmek
istediğim tek sahne oldu, o da Esma ve Süreyya’nın hamamdaki yüzleşmeleri. Her
cümlesine ayrı ayrı paragraflar yazmak isterim aslında, o kadar şahane bir
sahneydi. İçinde her şey vardı; kadın dayanışması, aşkın bir kadına her yaşta
ne kadar da yakıştığı, birini yargılamadan anlamaya çalışmanın insanı
özgürleştiren yanı, anne babaların mutsuzluklarının ağırlığıyla yaşamak zorunda
kalan evlatlar. Hepsini gördük bu konuşmada, üstelik öyle karman çorman değil,
ayrı ayrı inceliklerle.
Esma’nın Garip’le öpüşürken
onları gören Süreyya ile konuşmak için seçtiği yerin hamam olmasına bayıldım
bir kere. ‘Burası benim mahremim’ dedi ya Esma, aynı zamanda kalesi onun. Süreyya’yı
bir Boran gelini olarak asla kabul etmeyeceğini söylemek için seçtiği yer de
orası, asıl gelinin İpek olduğunu anlatmak için de. Sahnenin sonunda İpek’in
soluğu hamamda alıp aşırı bozulmasına da çok mutlu oldum ama o ayrı bir yazının
konusu, bu yazı sadece Süreyya ve Esma için.
Bir savunma ve yarı meydan okuma
olarak başlayan konuşma Süreyya’nın dünyaları sarabilecek anlayışı sayesinde
bambaşka bir yere gitti sonrasında. Süreyya’nın onun için mutlu olduğunu
söylemesini ‘Büyüklük taslayarak beni ezmeyi düşünüyorsun’ diye karşılayan Esma
bile sonunda ikna oldu onun samimiyetine. Esma da haklı tabii, evden göndermek
için yapmadığı kalmayan kadın ‘Faruk bende, ben onu ikna ederim sonra o da
diğerlerini ikna eder.’ diyor karşısına geçmiş, bunca yılın Esma’sı bile şaşırır
buna.
Konuşmanın en sevdiğim kısmı da ‘Esma
Hanım siz hayatta belki de ilk defa gerçekten mutlu olacak bir fırsat buldunuz.
Bakın bunu kaçırmayın. Sonra sizin çocuklarınız bunun vebalini ödeyemez, hatta
siz bile kendinize bunun hesabını veremezsiniz.’ cümleleriydi. Uğruna bir
mutluluk fırsatı teptiğimiz kim varsa, bazen belki çocuklar bile dahil buna,
yitip giden o fırsatın bedelini ödetiyor muyuz acaba gerçekten o insanlara? Yaptığı
fedakarlığı kendine bile hatırlatmadan yaşayıp gidebilecek bir gönül yüceliğini
ebeveynlik bile veremezse, ne verir?
Kafamda bir sürü pencere açan çok
tatlı bir sahneydi, yazarken bir daha izleyip çok mutlu oldum, size de önerir
ve iyi seyirler dilerim.