Bazı aşklar bizden öte ve masumdur; ona kıymayalım efendiler!
Lafı hiç dolandırmadan söyleyeyim; geçen hafta yayınlanan bölümle ilgili yorum yapmak içimden gelmedi. Aslında bazı teknik sorunlar da yaşadım. Bilgisayarım önce kayboldu; dört saat sonra bulundu. Ertesi gün aniden karardı ve 48 saat tamirde kaldı. Tabii bunlar yorum yazmamak için bahane değil. Asıl sebebim Dilara-Adem aksının elimi aşırılı huzursuz etmesi ve yazar ekibinin yol haritasından dolayı darlanmış olmamdı. Kabul ediyorum; İstanbullu Gelin gerçek bir hayat hikayesinden uyarlandı. Ancak bu hikayede Adem tamamen kurgusal bir karakter. Dolayısıyla yazarlar değiştiremeyecekleri akış ile kurgulanmış karakterlerin akışı arasında seyirciyi ferahlatacak ve şiddet üzerine kurulu bir hikayede kendi fikirlerini söyleyecek dengeyi doğru kurmalıdır diye düşünüyorum. 

Şahsen İstanbullu Gelin hikayesinde peşine düştüğüm şey Süreyya'nın mücadelesi ve şiddet üzerine edilen güçlü sözlerdi. Televizyonun çocuk bakıcısı, ahlak bekçisi, öğretmen olmadığını düşünüyorum. "Ama kitleler izliyor, ders verelim"cilerden değilim. Ben sadece eli kalem tutan, kalbi dünya kuran ve tek boyutlu karakterlere can verenlerin hikaye anlatırken öznel bakışlarını görmeye önem veriyorum. Benim için önemli olan Adem- Dilara aksından toplumun alacağı ders değil; yazarların bakışından benim çıkaracağım derstir.. Bu bağlamda itiraf etmem gerekirse bu karakterlerin yolculuğu sevmemeye başladım. Dilara'nın dayak yediği bölümde, "bekleyelim" demiştim. Bekledim ve hayal kırıklığına uğradım.

Adem her darbeli terapi mecburcusu gibi önce yalan bir yola girdi. Evet, Adem belki hiçbir zaman tedaviye yakın durmayacak ve onun yolculuğunun sonu daha da beter olacak ve ancak o zaman iyileşmeye cesaret edecek. Kabul. Ancak yine de Dilara'nın yeni bir eve taşınmasındansa misal Senem'in yanına dönmesini ve aşkı için uzaktan savaşmasını tercih ederdim. Şimdi kimse bana "Ama bak altından çok daha iyi bir ders çıkacak" demesin.. Bu dersi Dilara'yı döve döve almasak da olurdu. Neden mi? Çünkü zaten elde yeterince şiddet bağımlısı karakter var. Ayrıca bu konuda Ceren Şehirlioğlu bir yazı kaleme alarak fikrini beyan etti. Kurduğu her cümleye katılıyorum, okuyunuz..

Dilara, ne zaman aklın başına gelecek? Adem tarafından bıçaklandığında mı?

İstanbullu Gelin'i yorumlamaya başladığım ilk yazıda "totali de çok yakında yükselecek" demiştim. Son bölümde nihayet Total kafasını kaldırdı ve diziye baktı. Kuşkusuz bu yükselmenin önemli sebeplerinden biri de Adem-Dilara aksı. Hikayedeki şiddet, Total'in anladığı dilden konuşmaya başlayınca yani fiziksel olarak görünür hale gelince dizi onların da radarına girdi. Kişisel tercihimi duymak isterseniz ekrana Adem ve Dilara çıktığı zaman başımı çeviriyorum; izlemek istemiyorum o dereceli kırgınım. Dilara doğru kararı verene kadar da ikilinin aksını izlemeyeceğim. Daha açık konuşmam gerekirse Dilara, Adem'e aşkla baktıkça, aynı yatağa girip oynaştıkça midem bulanıyor... O dereceli!

Reyhan'a gelirsek o da bana zaman zaman annemi hatırlatıyor. İflas edip evimi kapadığımda yanına yerleşmem gerekmişti. Kapısını açmış ama manik-depresif yapısı pek de memnun olmamıştı bu durumdan. Misafirliğimi altı ayda bitirip kendi düzenimi yeniden kurup yanından ayrıldım. Bu sefer de o bana yerleşmeye karar verdi. Birkaç atağını bertaraf ettim ama sonuncuda başarılı oldu. "Hafta sonu sende kalayım" diyerek bir oda, bir salon evime gelip yeşil cenaze arabasıyla çıktı uzuun yıllar sonra.. Reyhan'da da bu potansiyel var. Eli ayağı tutuyor. Geçimini sağlanıyor, evinde hizmetçiler fink atıyor ama Adem'in ruhuna yapışmadan ayakta duramıyor. Güve gibi onun ruhunda açtığı deliklerden besleniyor. Asıl tedavi görmesi gereken -ki iyileşemez annemden biliyorum-Adem değil, Reyhan aslında..

Zaman zaman içindeki Smeagol uyansa da Esma gerçek bir Gollum!

Galiba hemen finalden bahsetmek istiyorum. Bölümün finalinde dondum kaldım desem yalan olmaz. Yine bir-iki hafta önce eğer ana aksa yani Süreyya-Faruk-Esma'ya doğrudan bağlanmıyor, etkilemiyorsa yan karakterlerin hikayesiyle ilgilenmediğimi söylemiştim. Dilimi eşek arısı soksun! Yazarların Osman'a kurdukları minnoş aşk hikayesinin Galip-Esma gerilimi yaratmakla vazifeli olduğunu zannederken finalde gizli bir ajandaları olduğu gerçeğini yüzüme tokat gibi vurdular. Esma, Osman'ın günlüğünü buldu. Oğlunun Süreyya'ya yanık olduğunu öğrendi. Şimdi neler olacak? Yeni bölüme kadar rivayet muhtelif. Henüz fragman da çıkmadı.. Esma Boran, 26 haftadır o kadar güzel kök saldı, dallandı budaklandı ve paketlenip önümüze atıldı ki şimdi elindeki bilgiyle en kötüsünü yapmasını bekliyoruz. Ancak Esma bu bilgiyi kötüye kullanırsa Osman'ı kaybeder. Osman diğer evlatları gibi değil. Faruk ve Fikret hatta Murat bile annelerine kızıp köpürüp yine de yamacında kalmayı kabul eden tiplerden. Osman öyle değil. Finale yürüken Osman'ın günlüğüne yazdıklarını duydukça, gördükçe çok ağladım. Osman, onu insan yapan zaafının bedelini Esma'nın kötücül hırsıyla ödemesin istiyorum..

Bak ya, kordelası da Turuncu!

O değil de sen yakını nası bu kadar rahat görüyon Esma the Gollum?

Ah Osman ah!

Süreyya kalbine girdiğinde Osman o kızın kim olduğunu bilmiyordu. Öğrendiğinde de içinde filizlenen her duyguyu gömmek ve unutmak için elinden geleni yaptı. Süreyya zaten Osman'ın hislerinden hiç haberdar olmadı. Esma şimdi bu bilgiyle gidip sadece Süreyya'yı didiklese de top önü sonu Osman'ın ayağına gelecek. Esma insan olsa tek yapması gereken susmak ve Garip ile dünür olmayı kabullenmek olur ki Osman bu girdaptan çıksın, mutlu bir adam olsun. Ama bölüm içinde de Osman'ın anasına kurduğu cümle boşuna israf edilmedi. "Benim mutluluğum senin için nasıl hezimet olabilir?" sorusu Esma'nın aslında neler yapabileceğinin, her şeyi nasıl da kişisel algıladığının güçlü bir işareti oldu. Sonuç? Esma bugün sussa, yarın susmayacak ve bu bombayı meşrebince patlatacak. Dertler de bir değil, bin olacak.Hazırız. Ama Esma hamlesini yaparken Osman'ı utandırmasın diye can-ı gönülden diliyorum. Aklıma gelen sonucu dillendirmekten korkuyor, dilimi ısırıyor ve yazar ekibinin insafına sığınıyorum..

Esma'nın bu bölümdeki marifetleri say say bitmez. Sözde torununu kollamak ve Süreyya'yı da fazla yormamak için beşiği odaya koydurdu. Fikret dellendi. Ağzından çıkanı hesaplayamadı, Süreyya'nın kalbini kırdı. Esma da Fikret'e tokadı koydu. Buyrun cenaze namazına! Yetmedi Burcu'yu aradı. Kızı didikledi. Osman'ın hamlesine gerilip Garip'e sıçradı. Bütün bölüm tepindi durdu. Garip ile geçirdiği gece kalbi yumuşadı sandığımız Esma, eski aşkından Adem golü yediğini düşündüğü için Voltran'ı oluşturdu ve huysuzluktan huysuzluğa akıyor. Bölümde de bi baba evi kazığı yedi ki evlatlarından. Eyvah eyvah diyorum... Esma yarın herkesi yakar, kül eder ama gık diyemeyiz. İtiraf etmeliyim ki galiba şu aralar Esma'nın travmalarını anlamak ve ona hak vermek istemiyorum. Ona hak verirsem bir daha kötülükleriyle başa çıkamam diye korkuyorum. O yüzden bir gün Esma'yı sevecek ve ona hak vereceksem geri dönüşümüz olmasın istiyorum.

Fikret'in tatlı süt annesi ona çalışmadığı yerden bir hayat dersi vermeye hazırlanıyor

İpek'in bebeğine bi süt anne dilemiştim; mesaj yanlış ellere ulaşmış olmalı ki hop diye Fikret'e bi süt anne geldi ^^ Fikret'in aylardır çektiği ezadan sonra karşısına bir kardelen çıkması güzel hikaye. Fakat Fikret'in içinden çıkan yeni adama biraz şaşırıyorum. Bu çocuk bu kadar tatlı, girişken, flörtöz, şakacıydı da neden tohuma kaçtı ve İpek'e mahkum oldu? Şimdilerde muhatap olduğumuz Fikret bambaşka biri. Böyle bir adam olduğunun en ufak emarelerini görseydik İpek'i de yola getirebilirdi pekala! Zira insanlarda var olan hasletler yaşam koşulları ve mutsuzluk sebebiyle kış uykusuna dalabilir, makûl ama, Adem'in eve yemeğe geldiği an dışında Fikret'in "şakacı" bir adam olduğunu da hiç bilmiyorduk. O nedenle şimdilerde Fikret'te hasıl olan bu aşkın coşkun halleri biraz yadırgıyorum. Yazar ekibinin yeri dardı, onlar yokken başka bir Fikret kurgulanmıştı şimdi yeniden yapılandırılıyor, zaman az gibi gerekçeleri haklı buluyor ve çok net anlıyorum ama yine de karakter ışık hızıyla değişiyor diyorum. Bu da benim huysuzluğum olsun, neyse..

Fikret evde anasından tokatı yediğinde koşarak Kardelen'e sığındı. Kapısına gitti. Bizim Kardelen de Fikret'i içeri aldı. Fikret sabah uyduruk bi koltukta uyandı ama sanırsın cennet yatağından çıktı, huriler fink atıyor etrafında. Ağzı kulaklarında! Sanırım senaristlerin bu süt anne için daha sağlam planları var. Anladığım kadarıyla Kardelen, Fikret'e Brezilya'dan nano teknoloji ile üretilmiş dev bir kapat hazırlıyor. adı da "Kimse için doğrularımdan vazgeçmem". Bu kapak çok yakışacak Fikret'e hissediyorum Ve İpek bir an evvel o yataktan çıkıp taht için savaşmaya başlamalı. Hoş, savaşı da tahtı da kaybedecek amma debelenmesini izlemesi zevkli olacak. 

"Süreyya"nın kucağına da bebek çok yakışıyor ^.^

Süreyya Boran, Esma'nın beşik zokasını yutarken kameralarımıza yakalandı!

YİİCAM KIZ SENİ! Hemen bi nazar boncuğu takın şu Ada'ya!

Süreyya'nın bebeğe sahip çıkması onu koklayıp, sarması çok güzel oldu. Sonunda canı yanacak olsa da Ada kızın ona güç verdiğini hissediyoruz. Sabah uyanınca yaşadığı telaş, Ada'yı doyurmak, altını temizlemek, ona oyuncaklar almak bile Süreyya'nın görevi haline geldi. Daha doğrusu Süreyya bunları görev edindi. Ada'ya göz kulak olmaktan anladığı ona anne olmak aslında ve Süreyya bu güdüyle devam ettikçe "sadece tadını çıkarıyorum" demesine rağmen daha derin darbeler alacak. "Ada'nın birine ihtiyacı var ve beni seçti.." diyor Süreyya, kendini kandırmak için.. Oysa onu Ada değil, Gollum Esma seçti ve Esma'nın entrikalarla dolu zihni yüzünden de konu kilit oldu. Kim bilir İpek depresyondan çıkmaya meyil ettiğinde daha ne fırtınalar kopacak Boran Konağı'nda! 

Ormanlar kralını bi farecik mi dize getirmişti? Fıkrayı hatırlayanlar eqlesin!

Anladık ki Süreyya hâlâ içsel olarak Begüm konusunu altı kapıya bağlayıp, mars etmemiş. Uyutuyor. Bu hesaplaşma Faruk, Begüm-Can ilişkisine dellendiğinde hortlayıp darbeli matkap gibi muhataplarında derin yaralar açacak diye korkuyorum. Ormanlar kralı Faruk da bölgesine giren sırtlandan huzursuz oldu. O sırtlanın Can olduğunu anladığında keyiften öleceğim! Haftaya Begüm'ün karşısına geçip, "oğlumun anasısın" triplerine başlar.. Tabii triplenmek hakkıdır.. Herkes sadece Faruk'u sevmeli çünkü anasından böyle öğrendi! Bakınız Esma Sultan'a.. Kocasının kaybetti, evlatlarına sarıldı ve kadınlığını gömerek hayatına devam etti. İdolün böyle bir anne olursa tabii Begüm'ün de aynı şekilde hayatına devam etmesini beklersin için için Farukcuğum. Zaten kız ne zaman konuşsa "biz" diyor ve sen daima "sen" diyorsun. Bir türlü karınla yan yana durmayı öğrenemedin ve bu açığını hissettiğin her zaman olayı yatak cilveleriyle örtbas etmeyi deniyorsun. Büyük ayarım sana! Tez zamanda çık bu kafalardan... Öpering, kib!

Elbette bazen solacağız...

Yorumu bitirmeden önce bahsetmek istediğim daha teknik bir mesele var. Zeynep Günay Tan'ın hikaye anlatıcılığına aşina olanlar onun şarkı kullanımına ne kadar önem verdiğini bilirler. Öyle Bir Geçer Zaman Ki yolculuğunda pek çok şarkının tozunu almış, parlatmış, gündeme getirmişti. Zeynep Hoca'nın görüntülere eşlik eden melodilere ve sözlere aşırılı özen gösterdiğini Kayıp ve Arkadaşlar İyidir zamanında da görmüştük. İstanbullu Gelin'de de aynı özeni hissediyoruz. O, "Yerli dizi yersiz uzun" öyleyse zaman aksın refleksiyle kullanmaz şarkıları. Mutlaka bir alt metin verir, seyirciye ip ucu döşer, olacaklara hazırlar. Buz gibi spoiler verir anlayacağınız. O sebeple eğer bölümde bir şarkı kullanılmışsa o melodinin sözlerini de can kulağıyla dinlemek gerekir. Koy cebe!

Özetle gayet güzel bir bölümdü. Finalini şaşırarak izlediğim, beklemeden yakalandığım için çok fazla zevk aldım. 
Emeği geçen herkesin gönlüne bereket!

Böyle işte..
R.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER