Kendi kanatlarıyla uçanlar...
Burak: "Az kızgın bakayım değil mi Seher?" 
Seher: "Kızgın bak. Ama benim daha çok kızgın bakmam lazım."
Kimi sonsuz mutlulukla örülü bir aşk hayal eder, kimi ellerinin değdiği lezzetleri çevresine tattırmak… Kimi uzaktan uzaktan gördüğü büyülü dünyanın içine girmek isterken, kimi kaybettiklerine kavuşmak… Hayaller, istekler farklı olsa da gönülden geçen birdir şu hayatta. Emek söz konusuysa, karşılığını almak ister insan. Kimi zaman çok sevilmek, kimi zaman çok bilinmek, kimi zamansa sadece kavuşmak ister…

Kavuşmak, kalbin atışına en çok sebep olan isteklerden biridir belki de. Yıllarca görmediği, canından bir parça kızına kavuşmak isteyen Seher’le 8 sene sonra kokusunu içine çekmenin ne olduğunu anımsayan Burak’ın esas kavuşması da kalpleri attıracaktır fakat hikayemizin esas kızının, Ayşen Hanım’ın karşısına Burak’la beraber çıkması benim kalbimi ağzıma getirdi. Korkusuz karakterleri seviyorum.

Oh bu sabah da aksiyon var!

Seher, dişli bir avukat, güçlü bir abla olarak resmedilmişti. Ve ilk defa Seher’in gücünü hissettim. Yaptığı tek hareket yapacaklarının teminatıdır umarım zira bu hikayede Seher’in peşinden sürüklenmeyi çok istiyorum. Ayşen’in kapısına Burak’la beraber dayanması anne-oğulun daima karşı karşıya gelecek olması anlamına gelse de Seher’in gelecek hayallerinde Burak’ın da yer aldığını gösteriyor.

Burak, annesinin gölgesine sığınan erkeklerden değil. Seher’in onu terk ettiği yaz, kendi kanatlarıyla uçmaya başlayan Burak, Seher yokken bile annesine tamah eden bir genç olmamış. Bu durum onun pasif biri olmadığını gösterse de daha somut adımlara ihtiyacım var. Gelecek hafta muhtemelen Burak’ın kişiliğini biraz daha deşecek ve kalbine yaklaşacağız.

Hadi annemin karşısına çıkıp birbirimizi bulduğumuzu gösterelim Seher!

Burak, sevmiş. Seher de sevmiş. Ama hayat Seher’i Burak’tan kat kat fazla yormuş. Omuzlarında koca bir yük var Seher’in, Burak’la paylaşması gereken… Tabii hikaye bu ya, daha bir süre o yükü tek başına yüklenecektir.

Ben üşüdüm!

Ve hayat bu ya, kimi yükünü kendi taşırken, kimi bir an gelir paylaşıverir canının parçasıyla. Tekgöz, Kuzgun ailesinin çevresinde dönüp dururken bu sırrı ilk öğrenenin Kemal olmasına şaşırmadım. Güzel bir hikaye açılımı oldu, şüphesiz. Kemal, acılarını kalbine akıtan bir adam. Genç, hevesli, neşeli ama bir o kadar da kırılgan. Mustafa ve İnci Kuzgun, güzel evlatlar yetiştirmiş. Ama en güzel de Kemal yetişmiş ellerinde. Terasa çıkıp da iç geçirdiği, babasının yıllarca çektiklerini birkaç saniyede içinde hissettiği o an, daha bir sevdim Kemal’i.

Ecem Erkek bu zamana kadar neredeymiş? Ahahahahaha!

Zaman zaman Kemal’in kalbine batan sıkıntıları görüyoruz, bu hafta Seher’in yorgun yanıyla da tanıştık. Fakat benim en çok merak ettiğim Şirin’in kırgınlıkları. Patavatsızlığının, vurdumduymazlığının altında sadece evin en küçük evladı olmak yetmiyor Şirin’in; bekleyelim bakalım, şapkadan onun için ne çıkacak?

Hakan İmren’in Şirin’le bu kadar yakın olmasını sevemedim bir türlü. Ama Şirin sayesinde hikayenin merkezine daha kolay girecek olması sebebiyle çok rahatsız da değilim. Fakat lütfen küçük, biraz küçük…

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER