Hoş geldin bebek…
Bu hafta müjdeyle başlayalım. Duyduk duymadık demeyin a dostlar! Ali Haydar abimiz ile Fatma ablamızın bir oğlu oldu.  Belki de diziyi izlemeye başladığımdan beri en mutlu olduğum bölüm de bu oldu. Beş çocuk kaybeden bir ailenin bir bebeğini daha kaybetmemesine sevindim. Yüzlerindeki mutluluk ne kadar güzeldi değil mi?

Tim köyü kurtarmaya çalışırken Fatma doğum yapmaya çalışıyordu. Doğum olmuyorsa, annenin ıkınmaya gücü kalmadıysa başka metotlar uygulanamaz mıydı? Konunun uzmanı değilim ama beş çocuğu ölen biri için sezaryen düşünülemez miydi? Beşiğin odada olması çocuğun yaşadığını fısıldasa bile yine de etkiliydi. Yalnız Erdem Yarbayım niye kara haber veriyormuş gibi haller sergiliyorsun? Adamın ömründen ömür gitti. "Kötü haber değil" filan deseydin bari.

Bebek haberinin bebeğin ağlamasını dinleterek verilmesi çok güzel hareket… Timin sevinci çok samimiydi. Arkadaşlıklarına hastayım. Günümüzde arkadaşlığın önemini bilmeyen o kadar insan varken bir yerlerde birbirleri için her şeyi yapabilecek insanların olduğunu bilmek güzel, umut verici... İsim koymak Yavuz'a kaldı. Ahmet Kartal kimdi diye düşündüm. Adama sürekli Kurt Dereli dedikleri için gerçek adını unutmuşum. Şehidin adının verilmesi çok anlamlıydı.



Köye yapılan baskını teknik yönden değerlendiremiyorum ama ateş altında bile “Söz ve müzik: Türk Silahlı Kuvvetleri” esprisi yapabilmek çelik gibi sinir ister herhalde. Güldürmek çabasıyla abartılmayan ince esprilerini çok seviyorum bu dizinin.

Timi geçemeyeceğini anlayan Sancar köyden çekildi ve sahneyi Çolak kaptı. Tim Sancar’ın adamlarıyla uğraşırken Çolak Türkmen’leri esir almış. Söz tarihinde bir ilk bu sayede gerçekleşti. Destek ilk kez tam vaktinde geldi. Havacılarımızın girişi çok etkileyiciydi. “Çelik yuvadan selamlarımızla… Ateşten kanatlarımızla üstünüzdeyiz.” Bazı romanlarda, filmlere yapılan havacılarla karacılar anlaşamaz geyiğine girmeden ordunun bir bütün olarak anlatılması yerinde olmuş. Sadece helikopter sayısı biraz fazla geldi bana. Bu arada TBMM’den teskere çıktı ve askerlerimiz resmi olarak girdiler bölgeye. Bundan sonra sınır ötesine sık sık geçecekler sanırım.

Köylülerin bayrak asmak için izin istemeleri ve asmaları gururlandırdı. Ama en güzeli bayrağın niye asıldığının anlatılmasıydı. “Yabancı topraklardayız, işgalci olarak değil yardım etmeye geldik” diyen Erdem Yarbay’a Türkmen’in cevabı “Hasta anam bu bayrağı bekleye bekleye öldü. Topraklarımıza girdiğiniz için değil umudumuz olduğu için bu bayrak dalgalansın” dedi. Eh, bu sözün üstüne bir şey söylemeye gerek yok değil mi?


Adamın bakışları bile değişti şarkıyı duyunca :)

Geri dönen timimiz bu sefer de Çolak ve füzelerin peşine düştü. Yavuz’un planıyla içeri girmeleri ve gece görüşüyle teröristleri avlamalarını izlemek keyifli olsa da en iyi kısmı bomba sahnesiydi. Füzeleri asker ele geçirmesin diye bomba düzeneğine bağlamışlar. Tam "bomba sahnelerinde niye Feyzullah başka operasyonda oluyor" diye düşünüyordum ki görüntülü aramayla onu da olaya dahil ettiler. Hatırlarsınız daha önce kimyasal bomba sahnesinde de yoktu. Ben “Hatasız Kul Olmaz” şarkısıyla motive olan Feyzullah'ı özledim derken tim şarkıyı söylemeye başladı. Yavuz ile Fethi katılmadığı için hatırım kaldı ama buna da şükür.  

Diğer taraftan ise Ateş ve Feyzullah, Sara’dan bilgileri alabilmek için operasyondaydı. Kadının bakışlarından Feyzullah'a sarkacağı belliydi. Senin de dediğin gibi Ateş Acar, Nazlı'nın ahını almayacaktın. Bak, artık çapkınlık yapamıyorsun. Feyzullah'ın olay çok büyümeden (fragmana bakılırsa tam bitmemiş ama) kurtulması iyiydi ama kadını uzun uzun süzmesiyle benden büyük bir eksi aldı. Bir kere filan da değil yani bayağı süzdü kadını. Gerçek hayatta zaten gerçek aşk diye bir şey kalmadı bari dizilerde kırmayın hevesimizi arkadaş! :) Bu arada Su kızımız da Karabayır’a geliyor. Seyir eyleyelim cümbüşü…


Yazı devam ediyor.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER