Hayattaki önceliklerini neye göre belirliyoruz? Paşa
gönlümüz? Sevdiklerimizin önem sırası? Para? Hepsi oturup düşünüldüğünde çok
önemliymiş gibi geliyor. Sonrasında ise “ama” ile başlayan cümleler kuruyor, kendi
hikayemizi yazıyoruz. Tabii herkesin hikayesi kendi gönlünde yeşeriyor Her gün
yeniden, kendi hikayemizle doğuyoruz.
Hayattaki önceliklerimiz ile başladım. Benim de bu
yazıdaki önceliğim: Filiz.
***
Âdettendir: Ne olursa olsun her daim esas kızın
yanında olunur. Yenilsen de yensen de taraftarın seninle denir, yaptığı her şey
baş üzerinde taşınır. Ancak üçüncü bölümünü izlediğimiz Bizim Hikaye’de Filiz
için bu söylemem çok zor. Çünkü Filiz’in aşırı uçlardaki gururu, düşünme
anlarımda bana köstek oluyor. Ne var yani Barış çocuklar yemek ısmarladıysa.
Çocuk ve yemek. Bazen insanların iyilik yapmalarına izin vermeliyiz. Biz arşa
değen gururumuza toz gelmesin diye nefes alan diğer canlıları zor durumda
bırakmak bana çok acımasızca geliyor. İzlediğimiz şey elbette ki bir dizi ama
aynı zamanda bizim hikâye! Yüzde yüz eminim ki Barış yerinde Cemil ya da bir
başkası olsaydı Filiz yine aynı tepkiyi verecekti. Kendine acımıyor. Tamam. Ama
çocuklar. Filiz’in önceliği kardeşleri ise ona göre davranmalı. Yoksa bu anlamsız savaşta olan Filiz'in güzel gönlüne olacak.
Bu Filiz'in eseri.
Bu da.
İlk dakikadan itibaren Barış ve Filiz arasında karşı
konulmaz bir çekim var, kabul. Çok da yakışıyorlar. Ama neden Cemil’e her şeyin
yolunu açan o yemeğe gitmeyi kabul etti. Barış’a inat olsun diye mi? Burada
üzüldüğüm tek kişi Barış. Bazen yok artık dedirtse de tutkulu bir âşık olma
yolunda hızla ilerliyor. Çünkü hayal kuran, hayallerinin peşinden koşan insanların
bugüne kadar hep kazandığına; bugünden sonra da hep kazanacağına inanmak
istiyorum. Cemil gibi, hoşlandığını söyleyip otuz saniye sonra lafını geri
alan, patavatsız yaptığını düşünenler ise kaybetmeye mahkumdur. Söz ağızdan bir
kere çıkar. Üstelik çocukluğundan bu yana tanıdığın, hoşlandığın kadına
söylediğin sözün altın kadar kıymetli olması lazım. Sonra araya anneyi koymak
çok mu doğru, bilemiyorum. Üzgünüm Cemil’ciğim. Cemil ve Filiz cephesinde kimseyi haklı bulamıyorum.
Filiz için tek dileğim; Barış’a karşı olan
duygularıyla yüzleşip en kısa sürede Barış’ı tanıma aşamasına geçmesi. Zira ben
de oradan ikiye çatlayacağım.
Bu “etik” değerlere sahip araba hırsızı beyin hayatına
dair ayrıntıları öğrenmek için can atıyorum.
Barış, çok ilginç değil mi? Kim bu, neyin nesidir,
kimin fesidir dememize kalmadan kendisini sevdirebilen bir tip. Bazı insanlarda
şeytan tüyü olur. Yapmadığı “gıcıklık” kalmaz ama başka kürkçü dükkânı yokmuş
gibi döner dolaşır yine ona döneriz. Barış böyle değil. Elibollara yüreğinden
gelerek bir şey yapmaya çalıştığını, en azından bunun için çabaladığını
görüyorum. Belki de yaptıklarının tek bir amacı vardır. İlerde “Bütün bu
yaptıklarım hatırına” kozunu önümüze sürebilmek, kim bilir. Ancak şu ana kadar
Barış’ın Elibollar içerisindeki varoluş çabasını takdir ettim ve sevdim. Sanırım
bunun için en büyük teşekkürü Filiz’e borçluyuz. Barış, Filiz’e hayal satıyor. İyi
ki de öyle yapıyor. Zira o aralarda hayatın tüm zorlukları yerini pembe bir
dünyaya bırakıyor. Nefes almak. Eğer Barış’ın hayattaki öncelik sırası Filiz
olmasaydı, biz bu kadar derin nefes alabilir miydik, bilemiyorum. (Ve kaldı ki
böyle büyük cümleleri üçüncü bölümde kuruyorum. Varın ilerleyen bölümleri siz
düşünün. Aşktan yakacağız bu sayfaları.)
Barış’ın tanıdığımız yüzünün önceliği Filiz. Peki ya,
tanımadığımız yüzünün önceliği kim?
Yazı devam ediyor...