Yeri dağlar, obayı erler tutar
Geçtiğimiz haftadan daha düşük tempoda seyreden bir Diriliş izledik dün akşam. Ben bu satırları yazarken reyting sonuçlarını bilmiyor olacağım ama siz okurken muhtemelen sonuçlardan haberdar olmuş olacaksınız. Geçen haftanın yorumunu yazarken de söylemiştim: Bu diziyi evladının hata yapmasından korkan bir anne tedirginliğiyle, elim yüreğimde seyrediyorum. Çünkü çok önemsiyorum. Çünkü emek var, çünkü yürek var, çünkü ruh var bu işte. Bunu oturup gözümü kırpmadan seyrettiğim koltuktan, kalpten hissediyorum. İyi olsun istiyorum her şey.. Emeğin, cesaretin, ‘Türk Milleti’ne aslını hatırlatma’ çabasının başarıyla karşılık bulmasını diliyorum. Bu hafta düşen tempo beni bu yüzden tedirgin etti. Reytingler tempoyla doğru orantılıdır dizilerde çoğu zaman. O yüzden böyle bir korku yaşadım sanıyorum. Umarım korkularım yersiz çıkar. Hatta şu an çıkmıştır da benim haberim yoktur.

Ertuğrul, müjdeli haberi Toy'da kendisi verdi.

Halep’ten bir yurt müjdesiyle obasına koşup gelen Ertuğrul Bey’in, babası Süleyman Şah ve annesi Hayme Ana ile buluştuğu sahne harikaydı. Bir babanın evladına dair böyle bir gurur yaşaması sanırım insanın başına gelebilecek en güzel duygulardan biri. Bunu Süleyman Şah’ın buğulu gözlerinden okumak hiç zor olmadı. Serdar Gökhan’ı her geçen bölüm daha çok yakıştırıyorum rolüne. Sesiyle vurgusuyla, duruşu, tavrıyla tam bir Bey gibi görünüyor. Çıbanı kendisini izlememize ne kadar izin verecek bilmem ama gönül ister ki kıymetli oyunundan daha çok nasiplenelim.
Töresini çiğnemeyip önce ana-babasının elini öpen Ertuğrul sonra Halime’nin yanında aldı soluğu. Tam da Halime kendisi için dua ederken geldi, ansızın. Bir cep telefonları olsa, uçakla gelse, paraşütle inse böyle denk gelmezdi belki. Niye? Çünkü ‘‘gönülden gönüle gider yol gizli gizli’’ derken Ozan, tam da bunu kastetmişti. Sahici aşk sanıldığı gibi sevgiliye bol öpücük ikonlu mesajlar yollamak değil gönülden gönüle giden gizli yolda, habersiz, işaretsiz karşılaşmaktı. Tam da sevdiği sağ salim dönsün diye dua ederken, duanın Mevla katında anında karşılık bulmasıydı. Kabul olunmuş dua gibi Ertuğrul, elinde gümüş işlemeli Halep hatırası bir aynayla belirdi Halime’nin karşısında. Halime için ‘bir rüyadan ibaret’ olan bu günler bitmeye mahkumdu ona göre. Süleyman Şah da böyle düşünüyordu. ‘‘Yaban kızından obaya kız olmaz Ertuğrul!’’ diyerek izdivaç fikrine ilk tepkisini verdi. Fakat Yaradan son sözü söylememişti henüz. Halime’den o obaya kız da olacaktı, Osman Gazi’ye ana da… Halime Hatun, Türk’ün şanlı tarihinde efsane bir Bey Anası olup anılacaktı.

Hadi Gündoğdu ha gayret, hele sıkı dur, hele sabret!

Öte yandan, Kara Toygar’ın adamlarının zaptettiği kervanda canını kurtarma savaşı veren Gündoğdu, bir başına cesur hamlelerle direndi uzun süre. Hatta en son yaptığı, o adamı ipe bağlayıp atının peşi sıra sürüklemesi on numara hareketti. Neticede o da bir Türkmen Beyi. Öyle hemen yenilmesi, ilk darbede yıkılması beklenemezdi. Son dakikaya kadar direnen Gündoğdu, Kara Toygar’a esir düştü. Haberi alan Kayı Obası’nda ortalık karıştı elbette. Kim hain, kim dürüst daha tam çözemedim desem abartmış olmam. Afşin Bey’e kayıtsız şartsız güvenmiştik misal geçen hafta. Ama o da kalkıp gerekirse Halime’nin babası ve kardeşini öldürebileceği mesajını verdi. Kara Toygar’ın tek derdi Selçuklu Şehzadeleri Numan ve oğlunu alıp Tapınakçılar’a vermek. Devlet içinde devlet… Ordu içinde ordu… Kayı Boyu Osmanlı Devleti’ne dönüşmüş ama neler gelmiş başlarına, varın görün.

Gündoğdu’nun esir düştüğü haberi anne ve babasını çok üzdü. Süleyman Şah evladıyla birlikte obasını ve haliyle metanetini korumak durumunda. Hayme Ana da tüm asaletiyle durumu idare edip, içi içini yese de tüm sakinliğiyle oğluna dua etmekle yetinmekte. Fakat haberden sonra adeta delirip her önüne gelenin yakasına yapışan biri var ki tahmin etmekte zorlanmazsınız: Selcan Hatun. Öyle çıldırmış, delirmiş gibiydi ki sonunda Hayme Ana’dan okkalı bir laf işitti. Hayme Ana, Selcan’ın tehditleri karşısında: Yeri dağlar, obayı erler tutar Selcan, diyerek ona nerede durması gerektiğini hatırlattı. Fakat ne mümkün! Bölüm sonunda ‘‘Vay be, ne Selcan’mış arkadaş!’’ dedim, yalan yok. Kadın bağıra çağıra; herkese tehditler savurarak, çadır önlerinde duyduğu gizli bilgileri gidip Kurdoğlu’na yetiştirerek ortalığı birbirine kattı. Ve sonraki bölümde göreceğiz, muhtemelen tüm planları alt üst etti. Allah devleti ve milleti Selcan Hatun ve türevlerinden muhafaza eylesin.

Haftaya yılbaşı olması sebebiyle dizimizin dördüncü bölümü yayınlanmayacak. Heyecan ve coşkumuza kısmetse 7 Ocak 2015 akşamı kaldığımız yerden devam edeceğiz. Hayırlı, bereketli, mutlu bir yıl geçirmenizi dilerim şimdiden.
Emek veren herkesin ellerine sağlık.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER