Mutluluğumuz için, geçmişle yüzleşmeli..
Hayatımızın bazı dönemlerinde, acı şeylere maruz kalabiliyoruz. Eğer yüzleşmezsek, kapatmaya çalışmazsak, daha derinleşip, kapanması mümkün olmayan yaralar açabiliyor yüreğimizde. Bir dönem geçmişe çok fazla takılı kaldığım için anı kaçırdığımı fark etmiştim. Sonra kabullenip, geçmişi düşünmeme kararı almıştım. Çünkü sürekli geçmişe takılı kalırsanız, hayat size zindan olmaya başlıyor bir müddet sonra. İşte Songül’ün öfkesi, nefreti, kızgınlıkları, kırgınlıkları hep bu yüzden. Yıldırım’la olan defterini hâlâ kapatamadığı için.
 
İlk bölümlerden beri biliyoruz ki Yıldırım’ın mektuplarını hâlâ saklıyordu Songül. Ne kadar kızsa da, sanki içinde, derinlerde bir yerde ona kıyamadığını  hissetmiştim bazı zamanlarda. Bence bunların hepsinin tek bir açıklaması var, o da hikayelerinin yarım kalmış olması. Düşünsenize, boşanırlarken bile bir araya gelememişler. Adam bir gün çoluğunu çocuğunu, Songül’ü yarı yolda bırakmış, terk edip gitmiş. O günden itibaren Songül o kadar acı çekmiş ki -ara ara anlattığı hikayelerde bunu sonuna kadar hissediyoruz- öfkesi hep bir yerlerden bir şekilde çıkmış. Baktığımızda da hayatına kimseyi almamasını, erkeklere olan güvensizliğinin, kızlarının ilişkilerine çok fazla müdahaleye sebep olmasını, hepsini anlıyoruz.

 
Burda duygulandığım doğrudur. :( 

Songül geçmişiyle yüzleşemediği için, bu halde evet. Ve elbette bu yaşananların, kızların üstünde de etkisi vardır. Ama biz hangi kısımlarını gördük bunun, emin değilim. Mesela Songül’ün travmalarını hissettiğimiz çok fazla nokta var. Az önce de dediğim gibi; güvensizlik, kızlarının hayatına fazla müdahale, yıllardır kapılarını aşka kapatma gibi. Ama kızlarınki öyle değil sanki. Mesela, Nilüfer’in, baba travmasının Kurtuluş’la olan ilişkisine çok fazla yansıdığını düşünmüyorum. Eğer öyle olsaydı, Kurtuluş’u çoktan boşamış olurdu. Bence onun içinde çok farklı fırtınalar kopuyor. Bu durum ilişkisine değil, ruhuna yansıyor büyük ihtimalle.

Madem Yıldırım Bey’in konusu açıldı, Nünü’nün ruhundaki yansımalarını da görelim isterim. Bu bölüm, annesine sarılıp ağlaması da çok etkiledi beni. Sürekli söylüyorum ama,  Fatma Toptaş kadar güzel ve doğal ağlayan bir oyuncu daha görmedim. Ciddiyim. No:309’dan sonra onu sağlam bir dramda izlemek isterim.
 
Nergis’in de babasıyla ilgili çok bir travması yok bence. Onun da söylediği gibi, babasını doğru düzgün hatırlamıyor. Öfke besleyecek kadar bile vakti olmamış. Şu noktada, en çok Lale’nin etkilendiğini görüyoruz. Babasıyla ilgili anıları var, yaşı itibariyle de olanları hatırlıyor. Ama daha önce de söylediğim gibi, bu Ersin’le olan ilişkisine yansımamıştı. En azından bize hissettirilen bu yöndeydi. (Daha önce bunu uzunca açıklamıştım, tekrar etmeyeyim.) Belki de bunu en baştan beri düşünmek gerek. Yani babasının çocukluğuna etkisi, Ersin’in onu aldatması, sonunda Onur’a karşı bir güvensizlik olarak çıktı. Ah Onur’um! Şu ilişki için ne mücadele verdi. Terapist dediler, tamam dedi. Bir daha evlilik teklifi dediler, tamam dedi. Her şey en baştan dediler, tamam dedi. Babayı bulalım dediler, tamam dedi. Gerçekten Onur aynı durumda olsaydı, Lale bu kadar eziyete katlanır mıydı, bilmiyorum.


Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER