Ben Yıldırım’ın, pat diye ortaya çıkmasını
bekliyordum aslında. Yani onu arayıp bulacak olan kişilerin, kendi kızları
olacağı hiç aklıma gelmemişti. Ve ilk bölümlerden beri, bir Özge’nin bir de
onun gelmesini bekliyorum. Senaryoya bir canlılık katacağını düşünüyorum çünkü.
Yıldırım konusu, tuhaf bir durumda aslında. Evet kızlar çaldığı her kapıda,
aynı cümleleri duydular: “İşe yaramaz herifin tekiydi. Hiç bulaşmayın, ne
yapacaksınız onu?” ama, bunca yıl ortada olmamasının atlında çok sağlam bir
neden yatıyor olmalı.
Mantıklı düşündüğümüzde, bir insan
evlatlarını 20 yıl boyunca hiç mi merak etmez? Hadi diyelim Songül’le olan gönül bağı bitti, -ki
bence o da bitmedi. Ortaya çıktığında Songül’ü geri kazanmaya çalışacağını
düşünüyorum.- Ama bu kadar yıl, en azından ne yapıyorlar, ne ediyorlar
diye bir soruşturur insan. Bana göre, Yıldırım sürekli onlardan,
yaşantılarından haberdardı. Ama, adım atacak yüzü yoktu. Songül’ün onu
parçalayacağını ve kızların onu asla affetmeyeceğini biliyordur neticede. Kahvehanenin
orda, içerden kızları izlediğini de gördüğümüze göre, aslında onları hep
uzaktan izlemiş olma ihtimali güçlenmiş oluyor böylece. Bir de Yıldırım
Yenilmez’i kim canlandıracak aşırı merak ediyorum. Umarım bu konu böyle kalmaz
da, biz de onun hikayesini izlemiş oluruz. Çünkü, hepsinin hayatına etki etmiş
gibi görünüyor.
Onur'un semt oturuşu :))
Bu bölüm, atılan adımlar açısından idare eder
durumdaydı. Songül ve Yıldız’ın birbirinden özür dilemesi ve bu konunun
kapanması çok yerindeydi. Çünkü bunun daha fazla uzamasına zerre gerek yoktu. Fikret,
“Ego savaşına çevirdiniz.” derken de çok haklıydı. Ama, kızların sadece Songül
üzülmesin diye, Yıldız’a yaptığı ayıbın üstünü örtmeye çalışmasından hiç
hoşlanmadım. Belki Songül’e tatlı bir dille yanlışlarını söyleseler, kadın yaptığı
hataların farkına varacak?
Aynı zamanda Lale’nin artık evine dönecek olması, Emir’in daha fazla babasna hasret kalmayıp, görüntülü
konuşmalarına gerek kalmayacak olması sevindirici. Ama diğer açıdan, yani Lale ve
Onur sahnelerine baktığımda, beni zerre tatmin etmeyen bir bölümdü. Gerçekten
kızların babasını arama maceralarını, duygusallıklarını, hepsini anlıyorum.
Hepsi tadındaydı. Ama bunlar yazılırken, Lale ve Onur hep unutuluyor. Bir tane
bile başbaşa sahneleri yoktu. Ya arabada yoldaydılar, ya Yıldırım’ı
arıyorlardı, ya ikisi ayrı ayrı yerlerdeydiler ya da kalabalığın içindeydi
sahneleri. Sanırım ben artık No:309’un
romantik komedi olduğuna dair inancımı yitirdim. Aile komedisi denebilir, ama
onun dışında Lale ve Onur’a hâlâ hak ettikleri değerin verilmediğini düşünüyorum.
Baksanıza, tatile bile cümbür cemaat gittiler.
Olması gereken Lale ve Onur’un tek başlarına, tadını
çıkartamadıkları balayılarını yenilemeleriydi. Ya da en fazla, Nilüfer,
Kurtuluş, olmalarıydı yanında. Hadi diyelim Onur, ailedeki herkese bir
değişiklik olsun istedi –Lord’umun zarafeti tabii bu- minicik bebeklerini bırakıp, Filiz’in tatile
katılacak olması çok tuhaf değil mi? Hadi diyelim Filiz’le Erol da olsun. Betül’ün
ne işi var? Açıkçası çok umutlanmaktan korkuyorum. Zira göbek adımız “hayal
kırıklığı” biliyorsunuz. Umarım haftaya bol Lale’li, Onur’lu, gerçekten romantik komedili, bir bölüm
olur ne diyelim?
Haftaya görüşmek üzere.