Hoş geldin Onur, hoş geldin Lale!
Totemimi hatırlayanlar var mı? Fatma Toptaş’ın, ağlama sahnesi olduğu bölümler güzel geçiyor demiştim. ^.^ İşte yine öyle bir bölüm izledik. İnsanlık için küçük, ama bizler için büyük adımlar olan –Lale’nin istediğimiz kıvama gelmiş olması bizim için baya önemli bir durum malum- ve güzel detaylar barındıran –hepsine değineceğim- sahneleri hâlâ istediğim kadar çok olmasa da, birbirleri için adım attıklarını gördüğüm, biz olmaya çalıştıklarını hissettiğim, kurgunun, ana hikayenin, yani Lale ve Onur’un etrafında döndüğü benim tabirimle “tatlışko” diyebileceğim bir bölümdü.
 
“Ben Onur’u çok üzdüm, onu anlamaya çalışmadım. Kendini açıklamasına bile izin vermedim.” Ve bunun gibi, hatasını anladığını gösteren onlarca cümle… Şükürler olsun ki, çook uzun zamandır beklediğim gibi; Lale, şapkasını çıkartıp önüne koydu. Onur’u kaybetme korkusuyla sarsıldığı, kıymetini anladığı ve ilişkisi için bir şeyler yapması gerektiğini anladı. “Hep böyle kal ve aramıza şimdi gerçekten hoş geldin Lale Sarıhan.” diyeceğim ama, nazar değer de, eski haline döner diye de baya korkuyorum.
 
Şu ana kadar, ilk bölümler dışında, Onur’a kızgın ya da kırgın olduğum hiçbir nokta olmadı biliyorsunuz. İlk baştaki tavrını da fazlasıyla telafi etti. Lale’ye böyle davranmasını da doğru bulduğumu biliyorsunuz. Kendi kıymetini bildirmesi gerekiyordu artık. Ama Onur bunları “Lale değerimi anlasın ya.” diye yapmadı. Kazadan sonra travma yaşaması, hayatı sorgulaması, bir de kazadan önce kavga ederek ayrıldıkları için, bu tavrı çok doğaldı. Lale’nin ayrı, Yıldız’ın ayrı, Onur için, “Kötü davranıyor.” cümlesini kabul etmediğimi söylemeliyim. Lale hep böyle davrandı Onur’a. Hep sert çıktı. İlk bölümlerde bile, duygularını belli etsin diye çok bekledik. Birinin ağzından da, “Lale kötü davranıyor Onur’a ya.” cümle duyduğumu hatırlamıyorum. Onur’un tavrı için kötü davranıyor demek yanlış bence. Soğuk davranıyor denebilir, kırgın denebilir, kaza sonrası travma yaşıyor denebilir. Ama kötü davranıyor denmez. Bir de, Onur, Lale’nin onu anlamasını o kadar çok bekledi ki, sanki o Lale’yi çabuk affetti gibi geldi bana. Lale’nin biraz daha pişmanlığını görmek isterdim diye düşünüyorum.

Ben diyorum size, ağladığında bölümler iyi geçiyor diye. :) 
 
Bu bölüm, Onur’a bir minik bozulduğum yer; Lale çocukluk anılarını anlatırken, hiç duygusuz ve sıkılarak dinlemesiydi. Bunu gördüğüme biraz üzüldüm ve kendimi Lale’nin yerine koyunca kötü hissettim. Ama, Onur’un daha sonraki surat ifadesinde ise, hafif bir tebessüm vardı. Sanki Lale’ye kendini öyle göstermek istiyormuş gibi geldi.
 
Çok uzun zaman sonra, Lale ve Onur’un biz olmaya çalıştıklarını ve ilişkileri için bir şeyler yaptıklarını gördüm ve bu sefer hiçbir şey tek taraflı değildi, ikisi de çabaladılar.  Ve şöyle bir baktım da, birbirlerini tanımadıkları konusunda ne kadar haklı çıktığımızı anladım. Birbirlerinin en sevdiği renkleri bile bilmemeleri, ilişkilerinin ne boyutta olduğunun göstergesi ve üzücü bir durumdu bana göre. Neticede azımsanmayacak bir zamandır bir aradalar. En basitinden, en sevdiği renkleri bile bilmemeleri, -bir tek birbirlerinin sevdiği yemekler konusunda iyi durumdalar o da zaten o kadar çok yemek sahneleri oldu ki bilmeseler olmazdı- birbirlerinin hayatlarına dair doğru düzgün bilgi sahibi olmamaları, bu kadar zaman sonra gerçekten üzücüydü. Yıldız ve Songül’ün desteğiyle beraber, -acaba bizim dünürler olmasaydı, Pınar Bey yine bu ödevleri verir miydi, bilmiyorum- evlilik terapistinin de otoritesiyle, gerçekten ilişkileri için adım attılar. Bunun devamının gelmesini istiyorum. Flört dönemi uzasın, normal çiftlerin yapamadıkları her aktiviteyi layıkıyla yapsınlar.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER