Pınar Bey’in, Betül’ün etkisiyle verdiği ödeve biraz kızdım. Nedeni de, “Yahu zaten birlikte sahneleri yeterli gelmiyor, bir de ayrı evlerde mi olacak?” diye düşündüğüm içindi. Ama konuyu detaylı incelediğimde, -fragmandan da yola çıkarak- bu durumun ilişkilerine heyecan katacağını ve birbirlerinin kıymetini daha iyi anlamalarına yol açacağını düşünüyorum.
 
Lale’nin, Onur’a hoş geldin partisi yapması güzel bir jestti. Bence sadece Onur değil, Lale de hoş geldi! Onları böyle görmek istiyorum işte. Partide, Onur ve Lale dans ederken, “Sezen Aksu- Hoş geldin“ çalsaydı, işte sahne o zaman tam olurdu. Bence, basit bir melodiyle geçiştirilmeyecek kadar naif bir sahneydi.  “Onur Sarıhan benimle sevgili olmayı kabul eder misin?” sorusunu da sevdim. Aferin kız Lale! Bizimkiler, Emir’e anne baba olmaya çalıştılar, birbirlerine eş olmaya çalıştılar ama sevgili olmayı hiç denemediler. Sevgili olmaya başardıklarında, ilişkileri seviye atlayacak bence.
 
Hani yazımın başında, “detaylar” dedim ya, onlardan bahsetmek istiyorum şimdi. Bence, en güzel detaylardan biri, Şadi’nin gerçek sevgisiyle, Erol’un tabiriyle, Filiz’in fabrika ayarlarına geri dönmesi oldu. Bölüm için ikinci kez şükürler olsun dediğim anlardan biri buydu. Sevdiğim Filiz, canım Filiz. Diliyorum ki, ona ne olduğunu gerçekten çözsün ve Betül’le Erol’un burnundan fitil fitil getirsin. Bunu fazlasıyla hak ettiler çünkü. Bu kadar şey yapıyorlar, artık hak ettikleri cezayı alsınlar amin!

<3
 
“İyi ki gelinimsin.” sevdiğim diğer detaylardan biri de bu. Yıldız’ın, Lale’ye kurduğu bu güzel cümle… Yıldız’ın bunu demesi ve hissetmesi ne kadar çok zaman aldı değil mi? Gerçekten bunu hissettiği için ve Lale’ye  hissettirdiği için, çok sevinçliyim. Ayrıca, Yıldız’ın Onur’un çocukluğunu anlatırken kurduğu cümlelerde birkaç şey dikkatimi çekti, Onur hislerini belli etmeyen bir çocukmuş  acılarını bile belli etmezmiş. Çoğu şeyi içinde yaşarmış. Lale onu ne kadar güzel dönüştürmüş ki, ilk andan beri ona olan duyguları konusunda hep belli eden taraf oldu. Muazzam detay!^.^
 
Detaylardan bahsederken, Kurtuluş’un, Onur’a Yıldırım Bey’in hikayesini ve Lale’nin çocukken yaşadıklarını biraz da olsa anlattığı anda, gözyaşlarımı tutamadığımı itiraf etmeliyim. Zaten daha önce de söylediğim gibi, hiçbir şey olmasa, Fatma Toptaş’ın doğal ağlamasıyla beraber, hemencik gözleri doluyor insanın.

Yazım geç geldiğinde bekleyenler temsili :)) 
 
Yazımı bitirmeden önce, No:309’un 1.yaşını kutlamak isterim! ^.^ Şükür ki, bölüm iyi durumdaydı da, ben de yıl dönümünü sevgiyle anıyorum şu an. Aslında ekip, sete çıktıkları tarihte 10 Mayıs’ta kutladı birinci yılı. Ama ben kendi adıma, ekran yolculuğunun başladığı 1 Haziran’da kutlamak istedim. Bu bir yılda kendi adıma, iyi anlamda dönüştüm, sorguladım ve çok şey yaşadım.  En önemlisi de, maalesef ki; ölüm acısını tattım. Ne kadar kızsam da, isyan etsem de, beni sizlerle bir araya getiren, hayallerimin bir kısmına kavuşmamı sağlayıp, RaniniTv’yle buluşmamı sağlayan,  bir dizi oldu benim için No:309. Hatıralarımda, yazılarımın yayımlandığı ilk dizi olarak kalacak.
 
İlk andan beri, yazılarıma ilgi gösteren, her hafta “Ne zaman gelir yazı?” diye soran, zaman zaman sabretmemin ve verdiğim emeğin karşılığını şahane mesajlarla bana ulaştıran, siz kıymetli okuyucularıma çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız, iyi ki buluştuk sizlerle!
 
Haftaya görüşmek üzere. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER