Bu dizinin ikinci adı “Hüseyin Nasıl Kurtulur?”
olmalı sanki. Her bölüm Hüseyin’in kendini kurtarma çabası sırasında Elif-Ömer
aşkı izliyoruz. Hüseyin’in geçmiş yükleri o kadar ağır ki Yunan mitolojisindeki
o hikaye aklıma geliyor. Mitoloji bu ya, bir Tanrı yaptıkları nedeni ile
Zeus tarafından cezalandırılıyor. Her gün koca bir kayayı bir dağın tepesine
sırtında taşıyor ve tepeye çıkınca geri bırakıyor. Günleri o kayayı tepeye
taşıyıp, geri bırakmakla geçiyor. Tayyar da Zeus’tan eksik kalmayacak Tanrı
kompleksi ile her bölüm, Hüseyin geçmişinden kurtulma planları yaparken,
geçmişini O'nun sırtına yeniden yüklüyor. Hüseyin her şeye yeniden başlatıyor.
Bu
bölüm bu cezaya Nedret Hala da dahil oldu. Hüseyin hiç iyi bir poker oyuncusu
değil blöf yapmayı beceremiyor. Nedret Hala’yı da kendi gibi bildi ve
elindekileri ortaya döküverdi. Nedret Hala eski kurtlardan bu blöfü yutar mı?
Tabi ki yutmadı ve Hüseyin’in blöfü Nedret Hala’nın kozu oldu. O isteme gecesi
oldu mu sana bir kabus. Hüseyin orada Nedret Hala yüzünden bayılmasa Melike’nin
dili sokar O’nun zehrinden ölürdü ya “kötüye bir şey olmaz” demeleri bundan
herhalde. İyi dayandı.
Kelimelere ne gerek var, bak şu gözler neler anlatıyor?
İlerleyen bölümlerde Hüseyin sahneleri için
flashforward koysalar çok muhteşem olmaz mı? Biz bölümde Hüseyin’in arada
kalmalarını izlerken (oyuncu bu duyguyu gözleri ile çok iyi veriyor) tam o
sırada flashforward girse ve gelecekte Ömer Hüseyin’in hesaplaşmasından ya da
Tayyar Hüseyin atışmalarından anlar görsek. Ne heyecanlı olurdu.
Elif ve Ömer’in ise ailelerinden kaçamayacakları bu
bölüm Nedret-Melike-Aslı şer üçgeni sayesinde belli oldu. Evlenirken sadece
aşıklar evlenmez, aileler de evlenir. İşte iki aile birbirinden kültürel ve
ekonomik olarak bu kadar farklı olunca, bu bölüm Ömer’in Elif’in boynuna
doladığı o yedi metrelik altın zincir yarın onların nefesini keser. Bir yanda
Hüseyin’in gerçek yüzünü gören Nedret Hala var. Bir yanda Melike’nin Peter Pan’a
taş çıkartacak hayalleri var. Bir yanda Elif Ömer aşkına saygı duysa da Melike’den
ve O’nun ailesinin ekonomik, kültürel durumundan hiç hoşlanmayan Aslı var. Aile
dediğin ha denilince atılabilecek bir şey değil. Hele de ailenizde bu kadar
kayıp yaşanmış ve hayata devam etmek için birbirinize tutunuyorsanız, aileyi
aşkınızın dışında tutmanız çok zor. Elif ve Ömer seçenekleri kendilerine ait
olmayan seçimlere zorlanacaklar.
Melike sahnelerini sesi kısıp izlediğim doğrudur.
Elif İnci o kadar gerçekçi oynuyor ki gerçekten o kadar itici ve sinir bozucu
bir Melike varmış gibi ekran karşısında beni afakanlar basıyor.
Tayyar narkoz yese de pamuk şekeri gibi bir adama
dönüşmüyor. Damarlarında kötülük akıyor sanki. Henüz gözünü açmışken Fatih’i sorması
içimi yumuşatır gibi olsa da Pınar’ın bileğinden tutup tehdit ettiğinde tüm
hislerim kayboldu. Pınar bunca zaman neden arsenik, siyanür bir şey bulup
Tayyar’ı azar azar zehirlememiş ki? Bebek de Taner’den biliyor ama Ömer’in
kurtuluş yolunu da kabul etmiyor. Stockholm sendromu mu yaşanıyor bilemedim
gitti.
Narkoz Tayyar’ı değiştirmese de Metin’i bir kediye
çevirdi. Benim rahmetli kedim kısırlaştırma operasyonundan döndüğünde, aldığı
narkoza rağmen annemin muhabbet kuşunu yakalamak için gardırobun üstüne
atlamıştı. Metin de böbreği ile ilgili gerçeği öğrenince kedi gibi sessiz
sessiz (tesadüfler Metin’i seviyor o ayrı) evden çıkabildi, o halde ağaca
tırmandı ve sonra kaçtı (!).
Bahar hiç bir şeyi karşılıksız yapmaz. Demedi demeyin!
NilMet aşkı bu sefer sınavı geçti. Bu aşkta iki
tarafta çok uğraşıyor, çok fedakârlık yapıyorlar. Sonunda aralarına giren onca
şeye rağmen, zıt kutupların birbirini çekmesi gibi hızla birbirlerine geri
çekiliyorlar. Aralarında bu tutku olunca kaç bölümdür Elif ile Ömer’in pas
geçtiği fantazik mekanları kullanmak da onlara kaldı ve Bahar’ın mutfağı…
(Gerisi hepimizin hayal gücüne kaldı zaten). Nilüfer Metin aşkı Mert’ten
kurtulsa Bahar’a yakalanıyor. Bu Metin’in başına da Bahar’ı sarıyorlar gibi. Bu
bölüm Metin Bahar pek bir şenlerdi. Yeni bölümler de Bahar'dan bir atak bekliyorum.
Pelin'e yeni bir bahane daha çıktı.
Bir Türk dizi klasiği “mutlu aşk yoktur!” Türk
dizileri için “gökten üç elma düştü ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar” kısmı sadece dizinin final bölümü olabiliyor. Bu nedenle sevgililerin arasına iki üç
bölümde bir dram giriyor. Arda ile Pelin de olduğu gibi. Acaba Arda eve hep
sarhoş mu gidiyordu? Çiğdem’i hamile bırakıp bırakmadığını nasıl bilmez? Dizi
başlayalı 10 ay oldu. Arda ve Çiğdem ilişkisi dizinin ilk 13 bölümünde zaten
kötü idi. Ayrı yaşıyorlardı. Yani kaba bir hesapla Arda yedi aydır Çiğdem’le
birlikte değil. Ne ara eve gitti de Çiğdem dört aylık hamile? Hüseyin’in muhbir
olabileceğinden şüphelenen adamı, hiç şüphe etmeden Çiğdem’in hamileliğine
inandırırsanız bravo! Arda ve Pelin’e yazık olur. Artı Pelin’in tavrını bir tek
ben mi yanlış buldum? "Bebeği babasından ayıramam" kadar tuhaf bir çıkış olabilir
mi? Bu kadar berbat bir evlilikte çocuk yetişirse mi çocuk için iyi olacak?
İkinci bir Tayyar yetiştirilmek isteniyorsa o ayrı. Kötü bir evlilik çocuk
olacak diye aile olmaz ki. Arda boşansalar da o bebeğin babası. Bebek neden
babasız kalsın?
Bu bölüm gördük ki şu hayatta iki şeyden kaçman zor: Yaptıklarının
sonuçlarından ve de ailenden. Nereye gidersen git ya soyadın ya da geçmişin
seni kovalar. Bu ikisi seni kovalarken aşık olmuşsan da vay haline: yandı,
bitti, kül oldu! Şuan yanmasalar da Elif ile Ömer hem aileleri hem de
geçmişleri nedeni ile daha çok yanacaklar gibi. Ailesi yüzünden kaç bölümdür
yanan ise Nilüfer. Hüseyin ise yürüyen bir cehennem gibi alev alev. O alevi harlayan
ise Tayyar ama O'nu da dönüp dolaşıp kendi dölleri yakacak gibi.