Sevdiğin birinin başına bir şey geldiğinde, elin
kolun bağlı kaldığı an her şey durur. Zaman durur, dünya dönmez olur senin için.
Sen o anın içinde saplanıp kalırsın, düşünemezsin bile, sadece bitsin istersin.
O iyi olsun diye dua edersin, içinden usulca yalvarırsın. Bir insanın belki de
en çaresiz kaldığı andır sevdiğinin başına kötü bir şey gelmesi. Karlos bu çaresizliği
resmen yaşattı bize. 7 yıl önce yaşadığı Yaren’i kaybetme korkusunu tekrar
yaşadı, hem dünü hem bugünü dibine kadar hissettirerek üstelik.
Göz yaşına kurban olurum Karlos!
Haftalardır merak ettiğimiz sır perdesi sonunda
aralandı. Aralandı diyorum çünkü tüm sırlar henüz ortaya çıkmadı fikrimce.
Yaren’in en mutlu günüm olacakken en kara günüm oldu dediği günü sonunda
öğrendik. Yaren Karlos’a haramdı, tövbe tutmaz iflah olmazdı çünkü annesi bu
aşka karşı çıkmış, hakkını asla ama asla helal etmeyeceğini söylemişti. Ne
Yaren ne de Karlos anne hakkı yiyecek insanlar değiller. Kavuşamıyorlar çünkü
ortada tövbe tutmaz bir yemin var. Yaren’in annesinin yemin verdiği sahnede
Karlos’un “oyy oyy oyy” diye Kanarım’ı farklı bir şekilde yorumladığı
an tüylerim diken diken, boğazımda bir düğüm… Bazı anlar anlatılamıyor işte.
Bölümün en güzel ikinci sahnesidir benim için.
Daha gerçek olamazdı!
Bölümün en güzel sahnesi ise Karlos’un patlama
anıydı. Biliyordu ki ona bir şey olsa Yaren İstanbul’da cam çerçeve bırakmazdı.
Karlos bırakır mıydı ki sanki? Ulan İstanbul’un gelmiş geçmiş en iyi
performansıydı bence. Erkan Kolçak Köstendil’i ayakta alkışlar, bu
performansının önünde eğilirim!
Operasyon mu? Pardon? Ne?....
Karlos’un çaresizliği dışında bölümü hiç ama hiç
sevmedim. Bu muhteşem performansın üstüne olumsuz cümleler kurmak istemezdim
ama bölümü izlerken ciddi anlamda sıkıldım ve dikkatim sürekli dağıldı. Nevizadeler’e
hiç yakışmayan anlamsız bir operasyon izledik. İlk başta sempatik gelse de fazlasıyla
uzatılmış bir şive muhabbeti vardı ki eleştirirken aynı şeyi kendileri
yaptılar. Sonra gdo’lu tavuk piyasaya süren adi bir adamın zaafından
yararlanarak para kopardılar ama o adamın yakalanması için bir şey yapmadılar.
Operasyon zaten çok kötüydü bir de bu yanı var işin. Umuyorum haftaya bir flash
back ile durumun bu şekilde olmadığını anlarız.
Sen anca telefonla konuş, sinsi!
Gelelim kara kedi Zeynep’e. Olan biten her şeyi bık
bık Firuz’a yetiştiren ruhsuz bir Zeynep izledik sadece. Kendi ruhsuz ama adeta
Harry Potter’daki ruh emiciler gibi
ruhumu emdi tüm bölüm. Ferdi ile Derya’nın arasını bozacak diye düşünüyordum.
Hoş, çabaladı da ama dikkatler Yaren’de olunca başarısız oldu. Tek dileğim
Zeynep karakterinin ömrü fazla uzun olmasın.
Canım siz hayırdır?
Bölümün finali güzeldi. Firuz ekibimizi kendi
numaralarıyla vurdu. Ama açıkçası Firuz’un yapmaya çalıştığı şey çok anlamlı
gelmedi bana. Yaren’in kaçırılması sahneleri gerçeklikten çok uzaktı. Çok
üzgünüm ama ne operasyonu sevdim ne de bu Firuz muhabbetini. En başta da
söylediğim gibi benim için bölümün tek bir kahramanı var o da Karlos!
Dizinin 26. Bölümünü izledik. Bugüne kadar çok
başarılı operasyonlara şahit olduk ve aralarda durgun geçen bölümleri görmezden
geldik, biliyorduk ki arkasından bomba bir olay gelecek. Ulan İstanbul’la bir
gönül bağı kurduk, her bir karakteri deli gibi seviyorum. Karakterlere can
veren oyunculara hayranım demekten başka söz edemem. Dürüst olmak gerekirse ben
son haftalarda korkmaya başladım. İşin içine dram katıldıkça ‘Nevizadecilik’
çizgisinden kayılıyor gibi hissediyorum. Hep gülelim demiyorum elbette ama ‘çok
eğleniceeez’ demeyi de ötelemeyelim. Emeği geçen herkesin emeklerine sağlık.