En güzel gözyaşı giden sevgilinin ardından akandır.*

Geçtiğimiz bölüm Nevizadeler, Medyum Eflatun tezgâhından yüz bin lirayı kaldırmış bir de üstüne kaymak niyetine FerDer çiftini de sözlemişlerdi. Amma velakin Murphy Kanunları der ki: Her şey yolunda gidiyorsa, kesin bir terslik vardır. Nevizadeler için bu hafta o tersliğin adı Zeynep oldu.  

Başlayalım!

Zengin Hayati!

Hayati, altınları Kandemir’den almadan havaya girdi. İnstoş hesabı açmak istemeler, Hayaticik’e on bin bakımı, Cemile’yi boşama girişimleri, saç ektirmeler. Hele dur bakalım bir çekirge. Bir altınları al, onları bozdur, sıcaklığını cebinde hisset.

Bugün konseptim Alın Teri Sokak’taki sokak partisine katılmak.  

Kısa da olsa Hayati’ye yer vermek istedim, çünkü o yüzümüzü güldüren bir tatlışkooo!

Haldun oynar, Nevizadeler kazanır!

Bir milyona az bir meblağ varken, bu sefer Nevizadeler'in hedefinde Haldun Kunt (Haldun Boysan) vardı. Bu adam tavukçu ama “çakma tavuk”çu. Hayvancıkların genetiği ile oynayıp piyasaya organik diye satıyor. Hem hayvanların, hem de insanların genetiğiyle oynuyor. Nevizadeler Haldun’un, ona para kazandıran başka bir hayvana karşı olan zaafından yararlandılar. Atlar!

At mı o?

Meğer adam at yarışı hastasıymış. O zaman tezgâh başlasın. Adama ulaşmanın ilk aracı genetiği oynanmış, iki adet numune tavuk oldu. Bahadır ve Tuncer ikilisi tavuğu asıl sahiplerinden çalarak Ferdi ve Karlos’a yetiştirdiler. Onlar ise ellerinde iki tavuk bir kafes Haldun’un kapısını çaldılar. Konu döndü dolandı at yarışına geldi. Adamı bir katakulliye getirip kendi hazırladıkları yeraltı at yarışı oynanan mekâna getirdiler. Bir tüyo, iki tüyo derken Haldun tezgâhı anladı. Allah’tan Komser Tansır ve yardımcısı Mahoni vardı da, hasarsız ve yetmiş bin lira ile bu tezgâhı tamamladılar. Kısa günün kârı!

Her şey o yağmurlu sabah oldu…

Zihnimin içinde, toparlamakta bu kadar büyük sıkıntı çektiğim başka bir hikâye olmadı sanırım. İlk önce olanı biteni anlatayım bu sıkıntının nedenine ayrıca geleceğim.

Nevizadelerin evinde erken kalkandan korkacaksın arkadaş! Her kim ki o evde erken kalkar ya paraları çalıp gömer ya da telefonda ispiyonculuk yapar. Dodo paraları gömmüştü. Zeynep de öğrendiği her şeyi Firuz’a telefonda anlattı.

Seni hiç sevmedik süt kız!

Nevizadelere hoş geldin partisinden bir fotoğraf.

Yan evde ise bir iş telaşı vardı. Savulun ey mahalleliler; Maşuka iş hayatına atılıyor, kuaför dükkânı açıyor! Bu atılımını ise Şehriban’a bir basın toplantısı ile duyurdu. Ayakları üstünde durmasını takdir ederken mahalledeki kadıncağızları darlaması konusunda ciddi endişelerim var.

Ne demişler: “Rüyalarının gerçek olmasını istiyorsan ilk önce uyanmalısın.” Maşuka da o sabah bu motto ile evden fırladı. Kapıda karşılaştıkları Nevizadeler’den Yaren ve “eski arkadaşları” Zeynep’i de yanına aldı, yollara koyuldular. Zeynep için fırsat! Zira o sabah ciğerci kedisi gibi Yaren’in etrafında dışarı mı çıksak, bana bir şeyler mi alsak diye dolanıyordu. Amacı Yaren’i Firuz’un adamlarına elleriyle teslim etmekti çünkü sabah telefonda öyle anlaştılar.

Maşuka’nın dükkânıydı, Şehriban’dı, Ceyhun’du derken yalnız kaldıkları anların birinde Firuz’un adamları sokağın orta yerinde Yaren’i kaçırdılar. Ceyhun ilk defa doğru zamanda doğru yerdeydi. Ama bu sefer de Yaren sustu. Adam sırtına silah dayamış bir kaş göz yap, bir işaret çak. Siz defalarca Ceyhun’dan yırttınız, bu sefer de yırtardınız ya olan oldu artık. Nevizadeler, Yaren’in kaçırıldığını günün sonunda öğrenebildi. Haldun Kunt tezgâhının ardından dükkâna döndüklerinde Zeynep olanı biteni anlattı.

Yapıyorsun üzülmeyeceksin; üzülüyorsan yapmayacaksın!

Karlos o anda sorulması gereken en mantıklı soruyu sordu: Peki, neden haber vermedin? Zeynep sadece “Bende sadece Ferdi’nin numarası vardı, plakayı da alamadım.” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalıştı. Karlos’un çıldırması an meselesi. Peki, bu kızı kim kaçırdı? Eski tezgâhları birer birer taradılar. Kimi yurt dışına kaçtı, kimi hapishanede, kimi tezgâhı çakmadı bile. Bu daha büyük bir iş belli ki! Peki, kim, Nevizadeler'den ne istiyor? Karlos, her şeyi göze alıp polise gidelim dediğinde Ceyhun yine doğru zaman ve doğru yerdeydi. Kaçırılırken gördüğü, ama anlamadığı, Yaren’i merak etmiş, eve kadar gelmişti. Bahadır, Yaren’in kaçırıldığı sokağın kameraları tararken, Yaren’i kaçıran arabayı ve plakasını tespit etti. Bir süre sonra ise arabayla ilgili bir kaza ihbarı geçti. İhbar, Nevizadeler'e atılmış küçük bir yemdi ve onları Yaren’i sakladıkları ilk yere götürdü. Neredeyse 24 saat oldu; Yaren yok, yok, yok! Hava karardığında elleri kolları bağlı, bir işaret, bir haber beklerken Karlos ve Derya dertleşti. Geçmişin sırrı da bu vesileyle ortaya çıktı.

Geçtiğimiz haftalarda Yaren ve Karlos’un geçmişleri hakkında bir sürü ipucu toplamıştık. Doktor Gürkan, bıçaklanma, annesi derken olayın tamamını da yeni öğrenmiş bulunuyoruz. 7 yıl önce, o gün, Doktor Gürkan, Yaren’i, sahnesinin ardından masasına çağırır. Ancak bu davete Yaren değil Karlos icabet eder. Karlos, sen ne istiyorsun Yaren’den derken Doktor Gürkan ağzından baklayı çıkarır ve Yaren ile evlenmek istediğini söyler. Karlos’a söylenir mi o laf?! Gürkan, Karlos’un bir kafası ile yere serilir. Gürkan ise yere düşmüş her vahşi gibi cebindeki bıçağa güvenir. Bunu gören Yaren kendini o bıçağın önüne atar ve yaralanır. Tüm bunlara şahit olan annesinin de psikolojisi bozulur. Yaren, hastaneden taburcu olduğu gün annesine gider. Annesi “Eğer Karlos’a yar olursan sana hakkımı helal etmem, asla!” der. Böylece Karlos ve Yaren aşkının nasıl imkansıza dönüştüğünü öğrenmiş oluruz. 

Şimdiki zamana dönersek; zaten Yaren kaçırılmış bir de geçmiş yaralar kaşınınca, Karlos dükkânın camını çerçevesini indirdi.

Bu adam güzel güzel gülüyor, siz neden çıldırtıyorsunuz?

Karlos'u sakinleşip uyuttular. O sırada dükkâna 'kafası bir milyon' olan bir çocuk geldi. Biz bu cümleyi Karlos'tan her duyduğumuzda bir gülme gelirdi ama su sefer o çocuk “Bir milyonun var mı be abi?” diye sordukça yüreğime bir öküz oturdu adeta. Boşuna değilmiş. Meğerse mesajın kralı bu çocuktaymış. Sırtına Yaren’in adresini yapıştırıp adrese teslim yollamışlar. Nevizadeler, fırladıkları gibi çocuğun sırtında yazan adrese gittiler.

Tam Yaren’i alıp olay mahallini terk ederken…

Karşılaştıkları manzara bu oldu.

Daha önceleri amaçları sadece Ali Rıza Kaptan'ı kurtarmak olan Nevizadeler artık bunu yaparken daha da zorlanacaklar. Buradan bakıldığında görünen o!

Normalde böyle şeyler yapmam ama zihnimdeki sıkıntıdan bahsetmeden geçemeyeceğim. Yaren’in, hele ki Firuz tarafından, kaçırılması gibi önemli bir olayı dikkatimi çok zor toparlayarak izleyebildim. Nedeni konunun işleniş biçimi. Böyle önemli bir konuya böyle bir kurgu bana çok hafif geldi. Yani Zeynep karakterinin Nurella gibi tekneden çıkmasını, o halini, tavrını inandırıcı bulamadım. Adım adım Firuz’a haber verdiği sahneler daha fenaydı. Yani ayakkabı düzeltirken “Siz gidin, ben yetişirim" gibi şeyler söyleyip iki saniyede “Biz şuradan şuraya geçiyoruz.” mesajları çok basit durmuştu. Nevizadeler gibi bir ekibin "Hadi, tamam, sadece Ferdi’nin numarası vardı. E dükkâna gelmişsin Shan-li’den alamadın mı numaramızı?” diyememiş olması beni bir şoktan diğerine soktu. Bu arada Yaren ve Karlos'un geçmişinin son parçası da araya sıkıştırılmış gibi geldi. Beynim çorba oldu.

Yirmi altı bölümdür dizinin akışının doğal bir sonucu olarak birçok kötü karakter gördük. Ama dediğim gibi, Zeynep’te o küçük tekneden çıktığı andan itibaren bir olmamışlık vardı. Hadi bunlar neyse de eski dostlarını, eski sevgilisini düşmanlarına gammazlaması? Hiç kimsenin bundan şüphelenmemesi? (150.hatırlatma Dayımız Dodo: Bir musibet bir nasihatten yeğdir.)

Biz Ulan İstanbul izleyicisiyiz, yeri geldiğinde Zeynep’ten bile ders çıkartmayı iyi biliriz. Nevizadelerin yaşadığı bu durum da Zeynep vesilesiyle alınacak bir çeşit hayat dersidir aslında. Başını yastığa koyduğunda vicdanın “Bugün ne naneler yedin?” diye soruyorsa, geçmiş olsun. Servet Abi'nin de dediği gibi Sultan Süleyman bile bu dünyadan eli boş giderken bu neyin hırsıdır? Eski dostları, kardeşleri satmaya değer mi?

Dikdörtgen masa şövalyeleri.

Yuvarlak Masa Şövalyeleri, Britanya mitolojinde Kral Arthur liderliğinde onurlandırılmış kişilerin oturduğu masadır. Yuvarlak Masa Şövalyeleri'nin altı kanunundan bir tanesi de “Hainlikten kaçınmak”tır. Şimdi el âlemin mitolojisiyle Ulan İstanbul dizisi ne alaka diyebilirsiniz. Nasıl oldu bilmiyorum ama bu bölüm Kandemir gözümde Kral Arthur, çocuklar ise şövalyeler gibi canlandı. Hiç birinde hainlik olmadığı için mi acaba?

*Anonim

 
 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER