Konuşmadığımız şeyler var*
“Ben onu ilk gördüğüm andan itibaren, her göz göze geldiğimizde içim bir garip oluyor.” Lale’ye sağlam bir ders verirken, Onur’un kurduğu cümlelerden biriydi bu. Bu cümleyi kurmadan hemen önce de, “Sen bir de onu makyajsızken gör.” dedi Güneş’e. Ve anneme dönüp, sevdiği kadın için, böyle cümleler kuran erkekler var mı diye sordum. Sevdiği kadının doğal halinden bile aşkla bahseden, ona yaptığı tüm haksızlıklara rağmen, hâlâ seven güzel yürekli adam. Onur Sarıhan gibi birileri varsa, bizi de gelsin bulsun rica edeceğim! ^.^
 
En başta söylemeliyim ki, izlemesi keyifli bir bölümdü. Filiz’in annesi de şükürler olsun ki, çıktı ortaya. Ayrıca ilk bölümdeki aynı oyuncuyu tercih ettiklerine sevindim. Bölümün, komedisi de tatlı durumdaydı. Kurtuluş’un, kaktüsle konuştuğu sahne favorim. Kahkahalarla güldüm. Ve her ne kadar hâlâ yan karakterlerin hikayeleri çok fazla gelse de, geçen haftaki bölümle beraber konunun ana hikaye üzerinde durmaya başlaması ve Lale Onur sahnelerinin artmaya başlaması sevindirici. Yeterli seviyede mi, bence henüz değil. Daha bol Lale ve Onur izlemek istediğimi biliyorsunuz. Bir de, uzun zaman sonra tekrar tekrar izleyeceğim sahne oldu, elbette Onur’un Lale’ye ders verdiği sahneden bahsediyorum.
 
Lale’yle Onur’un, her zaman birbiriyle konuşmadıkları bir şeyler var. Sorunları anında çözmek ve sorgulamak yerine, sürekli bir şeyleri öteliyorlar. Zaten o yüzden bu haldeler. Halbuki en son birbirlerine söz vermişlerdi “Bundan sonra her şeyi konuşacağız.” diye. Sanırım o zaman henüz gelmedi. Aslında iyi ki de gelmemiş. Lale böyle bir dersi sonuna kadar hak ediyordu çünkü. Dilekçeyi okuduktan sonra, Lale’ye sormadığı için kızabilirim Onur’a aslında ama, Lale ona o kadar çok böyle davrandı ki, o kadar çok kendi kafasında yazıp çizip oynadı ki ve ona o kadar güvenmedi ki, Onur’a kızmadım, aksine hak verdim.

 
Hayat sevince güzel

Avukat dediğin, senin dediğini yapar. Kendi kafasına göre istediğini değil. Önüne çıkan ilk avukata güvenmeseydi, -zaten maşallah Onur dışında herkese güveniyor- ona bu kadar rahatlık vermeseydi, -neticede kadının nasıl bir tip olduğu en başından beri belliydi- böyle bir dilekçe olamazdı ortalıkta. Yani ortada yine Lale’nin ihmalkârlığı var. Ayrıca, dilekçeyi imzalamadan önce okumuş olsaydı ve her şeyden önce, o dilekçeyi imzalamasaydı, yani Onur’un tüm çabaları görmezden gelip, boşanmaya karar vermeseydi, o zaman Onur keşke böyle bir şey yapmasaydı derdim. Ama şu anda, Lord Onur Sarıhan’ın güzel zekasından öpüyorum!
 
Hiç kimse kusura bakmasın ama, Lale bunların hepsini hak etti. Nilüfer’le dertleşirken “Erkek milleti değil o, Onur.” dediğinde ve ağladığında uzun zaman sonra Lale’nin ilk defa üzüldüğünü hissettim. Zaten böyle bir durumda hangi kadın üzülmezdi ki? Ama ben, tam böyle Lale’ye hak vereceğim dakikalara girmiştim ki, yine bencilliğini ortaya koyup, “Gerçekten beni tanısaydı, sevseydi, ona kötü davranırken içimin yandığını bilirdi.” tarzında cümleler kurdu. Öncelikle söylemeliyim ki, Onur müneccim mi? Sen adama kök söktür, konuşmasına bile izin verme, duygularını zerre belli etme, sonra de ki, benim içim yandı beni tanımıyor mu? Lale Onur’u gerçekten tanısaydı, güvenseydi ve sevseydi, onunla para için evlenmediğini bilmez miydi? Onu gerçekten aldatmayacağını, ne kadar çok sevdiğini bilmez miydi? Lale hâlâ hatalarının farkında değil ne yazık ki. Hâlâ kafasında Onur’u suçlamak için onlarca neden var.


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER