Eğer, Onur’u Güneş’le gördükten sonra kızsaydı,
bağırsaydı hepsini kabul ederdim. Hatta ben olsam direkt Onur’la yüzleşir
oyununu bozardım. Ama Lale bunların
hiçbirini yapmadığı gibi, yine Onur’u hiç tanımamışcasına, “Benimle yuva
kurmuş, kim bilir kaç kişiyle daha yuva kurmuş.” dedi. Pes dedim! İnsan
evlendiği adamı hiç mi tanımaz? O an için bir sürü cümle kurulabilir. Ama Onur’un
sevgisini bir kalemde silip, “Hep başkaları varmış.” tarzında cümleler kuramaz.
Gerçi boşuna nefesimi tüketiyorum. Nilüfer alnından öpülesi cümleyi kurdu: “Sen
Onur’a hiçbir zaman güvenmedin ki.” Bu kadar güvensizliğinden sonra Lale’nin, “İstese
canımı verirdim.” cümlelerinin zerre kadar önemi yok, belirtmek isterim.
Güvensiz sevgi hiçbir işe yaramıyor işte. Geçen
haftalarda bahsettiğim gibi, mayasız yoğurt gibi oluyor; tutmuyor. Onur ve Lale’nin
iletişim problemlerinden daha büyük bir sorunları da, güvensizlik. Mesela ben
bir kere bile Onur’un Lale’ye güvenmediğini hissetmedim. Elbetteki ilk iki-üç
bölümden bahsetmiyorum. O zamanlar hiç tanımıyordu Lale’yi. Ama onu tanıdıktan
sonra da, bizim hissedemediğimiz sevgisine bile inandı, güvendi.
Dilekçeyi gördüğünde, Onur’un neden böyle bir şey
yaptığını anladığında, ondan özür dileyip güzel bir sürpriz yapmasını beklerdim.
Zaten Onur Lale’ye kıyamazdı, özür dilediği an onu affederdi. Ve eminim ki,
şaka da olsa, Lale’ye böyle bir ders verdiği için –ne kadar hak etmiş olsa da-
o da özür dilerdi. Bunu yapmak yerine, yine Onur’u delirtecek bir şeyle çıktı
karşısına. Kızdım mı, hayır. Neticede ödeşmiş oldular. Ama en azından,
mahkemede boşanmak istemiyorum, kocamı seviyorum diyebilirdi, demeliydi.
Nayıır, nolamaz!
Ah Samet… Patron olursa, Nergis’in onu önemseyeceğini
düşünen, hâlâ Nergis üzülmesin diye çabalayan, saf aşıklıkta, Everest’e ulaşan Samet… Çok üzülüyorum ona. Hiç kıyamıyorum!
Aşkın hastalıklı bir duygu olduğunu kabul ediyorum ama Samet’in bu kadar saf
olmasına gerçekten dayanamıyorum. Nergis’in gerçek yüzünü gördükten sonra nasıl
hâlâ Nergis der ki insan? Aşk denilen zıkkım işte… Ama, Layla’nın onu mutlu
edeceğine gerçekten inanıyorum. Sanırım konuk oyuncular arasında en çok Layla’yı
sevdim. Ve beklediğim gibi, Samet’e aşık oldu. “Ben senin gibi bir adam
görmedim.” derken de çok haklıydı. Samet gibi bir adam daha var mı, gerçekten
tartışılır. Bence böyle adamların soyu çoktan tükendi.
Aşkını açık yüreklilikle itiraf ettiği için bir kere
daha takdir ettim Layla’yı. Lale’nin kocası Onur’a yapamadığını yaptı.
Duygularına sahip çıktı. Ve bence Samet’e hayatının teklifini yaptı. Ben olsam,
hiç düşünmeden giderim onunla. Çünkü Samet gerçekten mutlu olmayı hak eden bir
adam. Murat Tavlı sahnelerini keyifle izliyorum. Final anına kadar da, kadroda
olsun isterim elbette. Ama Samet’i, sevgisini zerre hak etmeyen Nergis’le
görmektense, Layla’yla Almanya’da mutlu olmasını tercih ederim.
“Hayır demek, hayır demektir.” toplumsal bir mesaj
verdikleri için, acayip sevindim! Sanırım ilk defa böyle bir şey yaptılar.
Keşke daha çok olsa, özellikle, kadınların toplumdaki yeri adına. Tek cümleyle
de olsa, bunu yazdıkları için, kendi adıma teşekkür ediyorum. Kadınlar
istemedikleri hiçbir şeyi yapmak zorunda değiller. Hayır dediklerinde de naz
yapmıyorlar, o gerçekten hayır! Nergis’in bu cümleyi söylemiş olması bir şeyi
değiştirmedi ama. Sağlam bir kazık yemesi konusunda aynı fikirdeyim.
Kararı hazır olda dinleyin :)
Koray Nergis’e sürpriz yaptığında, Onur’un Lale’ye
evlenme teklifi ettiğinde çalan melodinin çalmasına acayip bozuldum! Ne
münasebet ayol? O Lale ve Onur’un melodisi, kimselere vermem! Hele niyeti gayet
ortada olan Koray ve mıymıy Nergis’in sahnesinde çalamaz o melodi! Tamam sakinim. ^.^
Haftaya görüşmek üzere…
Başlık:
Sıla Gençoğlu’nun 24 Kasım 2010’da çıkan albümünün adından alıntılanmıştır.