Anlayamadığım çok
şey var ve öyle görünüyor ki, birçoğuna yanıt bulamadan, anlam veremeden
vedalaşacağız. Hikâye ile ilgili sorularımın yanıt bulmamasını
yayından kaldırılma kararına bağlayıp anlayabilirim. Yeni sapaklara doğru
genişlemekte olan bir hikâyenin sonunda aksayan yanlar olacaktır, bu normal.
Ama yayından kaldırılma/final yapma kararının böyle oyuncağa çevrilmesini nasıl
anlayacağız?
İlk olarak, 5.
bölümde final yapılacağı haberini aldık Perşembe günü ve son bölümü izleyecek
olmaya hazırladık kendimizi. Fakat hafta sonunda dönen bütün tanıtımlar, saat
21:00'de final bölümünü değil, 22:15'te yeni bölümü izleyeceğimizi haber
vermekteydi. Bölüm başladığında, yayından kalkacak bir dizinin final bölümünü
mü yoksa devam etmekte olan bir dizinin yeni bölümünü mü izleyeceğimizi
bilmiyorduk. Sonunda, dolu dolu bir 60 dakikanın ardından, küt diye bölüm sonu
yazısını gördük ekranda ve final bölümünün gelecek hafta yayınlanacağını da
ancak o zaman öğrenebildik.
Final bölümü olarak
ilan edilen bölümü ikiye mi böldüler, hikâyeye yeni yollar açacak sahneleri mi
attılar, bizi finale götürecek olan sahnelerin çekimi mi yetişmedi bilemiyorum.
Tabii bunlar benim aklıma gelen ve makul bulabileceğim gerekçeler. Eğer bütün
bunlar yalnızca bir planlama hatasının sonucuysa durum daha vahim demektir. Zaten
Kara Yazı'nın ilk yayın tarihinin ilanından itibaren yaşananları bir bir
sıralayıp "Seyirciler bir kanaldan nasıl soğutulur?" başlığıyla
yayınlasam yeridir. Ama ne bunu yapmaya hevesim var artık, ne de seyirciler
olarak önemseniyor olduğumuza inancım…

Hikâyemize dönelim.
Yaren'in babasını kucağında bir bebekle ıssız bir binada bulmasında kalmıştık.
Halil'e göre bu bebek, Derya'nın ailesine attığı bir kazık, ailesini harcamış
olduğunun bir kanıtı. Halil için her şeyi, her durumu etiketleyip bir kategoriye
sokmak ne kolay. Birkaç dakikalık bir şok yaşadı ama hemen yargısını verdi ve
çıktı yola. Yaren de ardından koşuyor umutla. Mehmet de peşinden… (Bu noktada, işsiz güçsüz Halil'in bütün şehri
taksiyle dolaşmaya nereden para bulduğunu mu sorayım yoksa ıssız bir sokaktan
art arda iki boş taksinin geçmesindeki hikmeti mi? Bunları düşünürken hikâyeden
kopuyorum sürekli, anlatmak istediğim bu.)
Yıl olmuş 2017, hâlâ
istemediği bebeği cami avlusuna mı terk ediyor insanlar? Yanıtını duymak,
bilmek istemediğim bir soru bu. Halil'in aklına ilk gelenin bebekten kurtulmak
olmasında şaşırtıcı bir yan yok. Şaşırtıcı olan, yıllarca susmuş, sustukça
kendi sesine yabancılaşmış, kendisi olmaktan adım adım uzaklaşmış olan Yaren'in
dile gelmesi. Geçen haftaki Derya-Halil sahnesinden sonra yine enfes bir
baba-kız sahnesi izledik, gözyaşlarını kontrolsüzce akıtan…
Zeynep Çamcı'yı ne
kadar beğendiğimden daha önce söz ettim burada, Emre Kınay hakkında
düşündüklerimi de anlatmıştım uzun uzun. Dolayısıyla bu sahneden beklentim
oldukça yüksekti ve beklediğime de değdi. Hem duygu yoğunluğu hem de hikâyenin
gideceği yöne etkisi bakımından önemli; iyi yazılmış ve iyi sunulmuş bir
sahneydi.
İki noktanın altını
özellikle çizmek isterim. Birincisi, Yaren'in dolu dolu gözleriyle, hiç
duraksamadan, sanki bir an duraksarsa devamını getirememekten korkar gibi bir
coşkuyla içini dökmesi, bunu yapmakta ne kadar acemi olduğunun göstergesi
olarak da sallamayı bile beceremediği işaret parmağı. Ne kadar gerçek ve ne
kadar yaralayıcıydı… İkincisi ise, Yaren bunları söylerken Halil'in yüzünün
aldığı şekillerde duygularını birebir görebilmekti. Önce inkar, ardından hayal
kırıklığı, sorgulama, kararsızlık, pişmanlık ve kabullenme… Hepsini Halil'in
yüzünden okumak, bunlar için tek bir sözcüğe bile gerek olmaması muazzamdı.
Yaren'in
söyledikleri, bütün hikâyenin özeti ve finali nerede göreceğimizin işaretiydi adeta.
"Sevmek, arkasında durmaktır" dedi Yaren, kardeşlerinin, yeğeninin
arkasında duracağını, onları yargılayıp bir kenara çekilmeyeceğini söyledi.
Yaren'in bu ani aydınlanmasını ve Halil'in bu ani yumuşamasını finalin yakın
olmasına bağlıyorum elbette, yoksa böylesi bir hesaplaşma ancak sezon finalinde
görebileceğimiz bir şey olurdu. Oysa ben, böyle sahneleri keşke ilk
bölümde de görseydik diye düşünmekten alamıyorum kendimi.
Bana bunu
düşündüren, bu hikâyede siyahtan başka renklerin de olduğunu gösteren iki sahne
daha var bölümde; ilki, Yaren ve Mehmet eczanedeyken Mehmet'in Yaren'i
güldürdüğü, gülmenin zararlı bir şey olmadığını söylediği sahne. Gülmek zararlı
bir şey değil elbette, 'kara' bir hikâyenin bir parçasıyken gülmek/güldürmek de
öyle. İkincisi ise, Mehmet'in evinde, Mehmet ve Oğuz'un kısacık sahnesi. Hem
karakterlerin düşüncelerini ve konumlarını iyi anlatan hem de gerçeğin
acılığına gülümseten bir sahneydi, başka bir renkti. Seyirciler olarak belki de
en çok bunların eksikliğini hissediyorduk, görmeden vedalaşmadık çok şükür.
Biraz da gülelim...
Elif'in Ufuk'la
sevgilisini yakalamasının ardından, gecenin üçünde Karahan Malikânesinde
yaşananlar, Halil ve Oğuz'un birbirlerine ne kadar benzediğini bir kez daha
gösterdi bize. İkisi de çevrelerine bazı sınırlar çizmişler ve herkesin o
sınırlı alanda 'oynamasını', suya sabuna dokunmadan yaşayıp gitmesini
bekliyorlar. Ama hayat böyle bir şey değil, yaşamak bu değil. Bu koşullarda
yetişen kişiler birey değil, Yaren'in pek güzel tanımladığı gibi, 'doğrudan
şaşmayan hayat acemileri' olabilir ancak. Kendisi olmaya çalıştıkça
babasıyla çatışan Mehmet ile her daim onaylanmak adına kendisi olamayan Yaren,
bu durumun aynı yerden yaralı iki farklı sonucu işte…
Derya'nın oğlunu
güvenceye aldıktan sonra üzerine atılan suçtan kurtulmak istemesi de finale
gidiyor olmamızdan kaynaklanıyor elbette. Sonuçla ilgili tahmin yürütmek de zor
değil. Baştan beri merak ettiğimiz şeyin aydınlanması, Erdem'in kurduğu tuzağa
müdahalenin kim tarafından ve nasıl yapıldığının açıklanması kalıyor geriye.
Bakalım Derya ne kadar, Mehmet ne kadar suçlu. Ve Yaren'le Mehmet'in, Derya ile
de Erdem'in bir hikâyesi olabilecek mi?
İzlediğimiz kısımda
Halil'in düşüncelerinin değişmesine vesile olacak çokça şey yaşandığı için onun
Ali'yi kabullenmesi anlaşılmaz gelmedi. Hapisten çıktığında Derya'yı
kucaklaması da beklediğim bir şey artık. Fakat Oğuz'un dönüşümü için hiçbir şey
yaşanmadığından onun böyle katı ve ruhsuz kalmaya devam etmesini bekliyorum
final bölümünden.
Sedef'e ulaşamayan
Yaren'in neden Kadir'i aramadığını sordum kendi kendime ama Kadir'i o kadar
tanımıyoruz ki, bununla ilgili olarak fikir bile yürütemedim. Dolayısıyla Kadir
için bir son da düşleyemiyorum. Ama bakışlarına hayran olduğum bu adamı en azından
bir kez daha görmek istiyorum finalde. Bakalım…