Söz: Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın..*
Dizi-yorum yazarken en zorlandığım şey giriş cümlesini bulmak olmuştur hep. Beynimin içinde harfler kelimelere; kelimeler cümlelere evrilir ama o ekranın sol üst köşesini dolduracak sihirli sözcüğü bulmak bazen saatler alır. Söz ise beni bu dertten uzun bir süreden sonra kurtaran ilk iş olacak galiba. Çünkü bu hafta da -tahminen diğer haftalarda da devam edecek olan- müziklerden bahsederek başlayacağım. Söz'ün müzikleri özellikle de jenerik müziği benim için vazgeçilmezler arasında yerini daha şimdiden aldı. Öyle ki, müziği duyar duymaz dünyayla bağlantımı kesip kendimi tamamıyla Yavuz Üsteğmen ve hepsi birbirinden çatlak ekibinin maceralarına bırakıyorum...  Bu vesileyle de Atakan Ilgazdağ ve ekibine teşekkür ediyorum. Bu uzun iki saatlik maratonda o kadar güzel diyaloglar duyuyorum ki, zaman nasıl geçiyor anlamıyorum mesela. Bir kere daha Ethem Özışık rocks! 


- Pardon ama bu yüzsüzlüğünüz nereden geliyor?
+İnternetten sipariş ediyorum, özellikle Fransa'dan..

Şu diyalog o kadar çok şey anlatıyor ki. Bu ve bunun gibi birkaç cümle bölüm boyunca ruhumu besledi desem abartmış olmam. Tabi ki bu sahne en iyisiydi. Buradan da anladığım üzere dramanın nefes deliği Ateş Acar, nam-ı diğer 'ateşaçar' olacak.^^ Eren Vurdem'i İnadına Aşk'ta izlemiştim ilk defa. Oradaki Çınar'dan çok farklı bir karakterle çıkmak istemiş karşımıza ve iyi ki diyorum her izlediğimde. Sahadaki en özel silahı olan çapkınlığı dışında karakterine dair çok büyük ipuçları yok şu an elimizde. Ama bu çapkınlık Nazlı'dan sonra ne kadar devam eder, bilmiyorum.

İkilinin ilk sahnesinden anladığımız kadarıyla shiplenecek mevzular var. ^^ Nazlı ve Ateş'i ne kadar yakıştırdıysam, Bahar ve Yavuz için bir o kadar negatif duygular içindeyim. Onları tek tek ele aldığımda çok güzel karakterler olduğu su götürmez bir gerçek. Bahar sırf sevgilisinden bir parça diye onlarca kilometre yol gitti Yavuz için; Yavuz canını tehlikeye attı onun için daha tanışalı birkaç saat olmasına rağmen. Buraya kadar her şey normal ama bir araya geldiklerinde ayrı ayrı düşündüğüm tüm olumlu değerler uçup gidiyor. İlk andan beri kağıt üzerinde de uygulamada da bir türlü olduramadığım ikili ekranda bir araya gelince üstelik yanyana geldikleri her sahne ilk saniye itibariyle fondan çalan 'bak bunlar aşk yaşayacak' direktifli müziklerle şişirilince nasıl uzaklaştırıyor beni hikayeden anlatamıyorum. 



Bahar'ın kendi olma çabasını, mücadele etme isteğini anlıyorum ama karakterle biraz daha empati kurabilmem için neden kaçtığını bilmem lazım. Şimdilik elimizdeki tek şey otoriter bir anne. Evet henüz ikinci bölümü izledik ama karakteri anlamak için 15 dakikanın bile yeterli olabileceğini düşünüyorum ben. Ama tüm bunların yanında en büyük tesellim Söz'ün üzerinde yürüdüğü damarın aşk hikayesi olmadığı hatta -bence- anlatılacak onca hikaye arasında ilk üçe bile girmeyeceği. Mesela tüm ekibin boş saatinde ettiği sohbet sahnelerini izlemek istiyorum daha çok. Bahar'la saatlerdir kuramadığım empatiyi annesinin resmine baktığı beş saniyede Çaylak'la kurabiliyorum. Daha çok merak ediyorum mesela; annesi aslında bir özel timde olduğunu anlasa neler olacağını... 



*Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale Şehitlerine
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER