Bölümün başında tanıştığımız Nurcan Teyze’yi sevdim. Fikret’in
annesiyle tanışmak, odasına girmek güzel oldu. Anne de kendine has bir anne
olunca gülümseyerek izledim o sahneleri. Sonra zaman geçti, Seyfi geldi
yeniden. Metresiyle telefon konuşmasını, menemen seviyor oluşunu, kredi çekip
ev aldıracak olmasını izledik. Hatta yetmedi; gittik, onlarla beraber ev
gezdik. Peki, neden?
Adı Efsane’nin başrolü ne zamandan beri Seyfi oldu? Ben bir
şey mi kaçırdım?
Hikaye diziliminde bir sorun olduğu kimsenin gözüne
çarpmıyor mu sahiden? Seyfi neden bu kadar vazgeçilmez? Üstelik diziye hiçbir -yeni-
katkısı yokken.
Bazen diziler hikayesini tüketir ama ekran yarışında bitiş
çizgisine gelmemiştir. O zaman ya yeni hikayeler yaratılır ya da hikaye sarpa
sarar. Adı Efsane, hikayesini tüketmiş olsa anlayacağım. Adı Efsane’nin
reytingleri yerlerde sürünse, bu durumun reyting yükseltmek amacıyla ele
alındığını düşünecek, yine anlayacağım. Fakat gerçekten anlamıyorum.
'Burnunun dibine yaklaşma' temalı sahneler bütününe de kalp.
Daha 11. bölümdeki bir dizinin hikayesi bittiyse, bu yola
neden çıkıldı? Hoş, bence bitmedi. Açılmayı bekleyen bir hazine sandığı var ama
inatla kimse kapağını kaldırmıyor o sandığın. Tarık ve Bahar ilişkisi, Tarık ve
Seçil’in geçmişi, Tarık ve kızlarının geçmişi, Seçil ve yeğenleri, Seçil ve
özel hayatı, Bahar ve ailesi, HakMel, Bahar ve Kudret, Fikret ve ailesi, Ali ve ailesi,
Sado ve ailesi derken derinine inilebilecek bir sürü konu var elimizde. Ama
takıldık Seyfi’ye bir arpa boyu yol alamıyoruz. Bu mesele hikayenin ana
çatısına bağlanacaksa anlarım fakat bu kadar ince bir yol çizildiğini de
sanmıyorum doğrusu.
Çok büyük umutlarla başlamıştım Adı Efsane yazmaya, şimdi
ise elimdeki balonun ipi kopmuş vaziyette. Rüzgarın tersine dönmesini tüm
kalbimle diliyorum. Çünkü o kadar güzel sahneler, o kadar güzel detaylar, o
kadar güzel performanslar var ki bir sekans yüzünden bütününden aldığım keyfin
azalmasından rahatsızım.
Emeği geçen herkesin emeklerine sağlık…