Bölüm
bittiğinde içimden geçen “Ali, bırak evladım her şeyi: ana, baba, Derin, Aslı,
Tekin… Atla bir gemiye ve ömrün boyu yine İstanbul’u yasak et, kendine.” oldu.
Dizinin adı Bu Şehir Arkandan Gelecek
değil “Bu Şehirdekiler Bırakmayacak Yakanı!” olmalıymış. Bu nedir, kardeşim? On
üç bölümdür yaşanmayan kalmadı, hepsinin tam göbeğinde Ali ve bir düşünüyorum
hiçbirinde kendi talebi, kendi çabası, kendi hatası yok bu çocuğun ama ne
hikmetse bütün düğümler Ali’de birleşti. Herkesin birbiriyle bir derdi, bir davası
var ama bütün hesaplar Ali üstünden görülüyor; yazıktır, günahtır bari arada
bir yüzünü güldürün, şu çocuğun.
Finalde
Tekin’in işi olduğunu öğrendiğimiz bir menajer baba/ kız girdi Ali’nin
hayatına. Geçmişte Şahin’in Elif’e gidemeyişinin mesulü olan adam ve kızı…
Tekin, belli ki Ali’nin Derin’den ayrılmasını sağlamak için onları devreye
soktu. Şahin’in olayın iç yüzünü anlatmayışı da Ali’yi Gülce’yle bir araya
getirdi.
Gördüğüm
kadarıyla Gülce’de kimseye âşık olacak göz yok ama “görevi” Derin ve Ali’yi
ayırmak olacağına göre elinden geleni ardına koymayacaktır.
Aslı,
depresyon geçirip oyun dışı kaldığından Derin ve Ali’nin bir arada olmamaları
için yeni bir üçüncü kişi yani… Bıkmadınız, usanmadınız aynı üçgeni yazmaktan;
bıkmadınız usanmadınız araya giren kötü kadın tiplemesinden diyeceğim,
izninizle… Benim bilmediğim yazılı bir kural mı var? “Asıl çiftin bir araya
gelmesi mutlaka araya giren ikinci bir kadınla engellenir.” diye… Hiç mi yeni
bir şey yaratma arzusu duymuyorsunuz, hiç mi bu defa da başka bir şey deneyelim
demiyorsunuz ve hiç mi sıkılmadınız benzer sahneler yazmaktan…
Asıl
anlamadığımsa Ali ve Derin’in zaten bir araya gelmeleri imkânsız. Niye
zorluyoruz ki olayı? Derin’i bu kadar sığ, bu kadar çelişki dolu ve bu kadar
zayıf yazdığınız sürece başka engele ihtiyacımız mı var? Bu Derin’le finale
kadar onların bir araya gelme şansları yok ki. Kadroya boşu boşuna iki oyuncu
sokup masraf çıkarıyorsunuz. Yeri gelmişken Gülce, gözümü değil ama kulaklarımı
fena hâlde rahatsız etti. İlginç bir telaffuz ve ezilip büzülen replikler cool
havasını yerle bir etti.

Hayata
aynı yerden bakamadığında, “biz” değil “sen ve ben” oluruz ancak…
Mirkelamoğlu
Ailesi’ni Derin’in evden gidişi dağıtamamıştı ama Seyit bir cümleyle darmadağın
etmeyi başardı. Belgin ve Tekin’i yıllardır bir arada tutan sevgileri değil
ortak günahları… Bu defa Belgin tek başına bir günaha imza atınca hâliyle
ortaklık da bitti. Tekin’in, Seyit’ten duyduğu cümle Belgin’in oyununu yerle
bir edince kaçınılmaz son erken geldi ve evlilik bitti. Öykünün bu bölüm, en
beğendiğim yeri de bu sekans oldu. Burak Tamdoğan ve Seda Akman’a baştan sona
her karede ba- yıl- dımmmm. Her ne kadar, Tekin’in Seyit’in söylediğini
araştırmadan kabullenmesi ve Bora’nın ölüp ölmediğini kontrol etme zahmetine
girmeden evden çıkmaları zayıf kaldıysa da bu da oyuncu hatası değil. Her
zamanki gibi detaylar yine aceleye getirilmiş ve “Tamam, bağlayalım şu işi.”
havasına girilmişti. Ancak iki güçlü oyuncunun özellikle de Seda Akman’ın
muhteşem sahneleriyle o hatalar göze çok da batmadı.
Bu Şehir Arkandan Gelecek dizisinin bence
en büyük şansı oyuncular… Senaryo boşlukları, detayların özensizliği,
çelişkiler ve zaaflar oyuncular sayesinde olabildiğince az hasarla atlatılıyor.
Sanki öykünün zayıflıklarını kapamak için canla başla uğraşıyorlar ve gerçekten
çok başarılı performanslar izliyorum.
Bakışların
dillendirdiğine, kelimelerin sesi yetmez.
Seyit
problemi bu hafta kökten çözüldü. Geçen bölümdeki psikopat Seyit, Yiğit’e
efelenmeyi sürdürse de (Yiğit’e efelenmeyeni de dövüyorlar zaten) Tekin’in
karşısında kedi yavrusuna dönmüştü “Ne istersen yaparım”ları da fayda etmeyince
çok şükür kendisinden kurtulmayı başardık.
Susayım,
susayım diyorum ama Yiğit söz konusu olunca olmuyor. On üç bölümdür herhangi
bir tartışmadan galibiyetle çıkmışlığın var mı Yiğit? Yok. Herhangi bir
oyununun bozulmadığı oldu mu? Olmadı. Herhangi bir amacına ulaşmayı başardın
mı? Hayır. E, o hâlde ne diye her seferinde başarısızlık karşısında
afallıyorsun acaba? Öncesinde havalara girip esip gürlemeler, tehditler,
şantajlar… Her şeyi batırdığı anda bir manasız alıklaşma, şaşırma… Zannımca
Yiğit dizide Hayri’yle birlikte komedi unsuru olsun diye tutuluyor.
Benim
bildiğim başarılı senaryoda kahramanla anti kahraman eşit güçlerde olur. Hatta
zaman zaman engelleyici güç olan anti kahramanın asıl karaktere baskın olması
beklenir. Karakter yaratılırken de diyalog yazılırken de buna özen gösterilir.
En sağlam çatışmalar da böyle elde edilir. Burada Tekin’in karşısına çıkarılan
anti kahraman Yiğit…. Üstüne cümle kurmaya gerek var mı?
İzleyici
daha ağzını açmadan, adım dahi atmadan o maçı Tekin’in kazanacağını adı gibi
biliyor zaten. Böylelikle Tekin’i güçlü kılmaya uğraşıyorsanız boşa zahmet…
Tekin benim gözümde ne zaman gerçekten güçlü olur? Denk kuvvetle çarpışıp
kazandığında… Şimdi durum aslanla farenin mücadelesine benziyor. Bir pençeyle
fareyi duvara yapıştırınca aslana “Vay be!” mi diyeceğim yani?
Belgin,
ilk şoku atlatıp kendine gelirse işte o zaman onu çıkarın Tekin’in karşısına.
Onlar eşit kuvvet çünkü, oradan sağlam çatışma çıkar işte! (Belgin ve Tekin’i
barıştırıp yeniden aynı evin içine sokarsanız da bir pes daha gelecek benden,
söylemedi demeyin.)
Yazı devam ediyor...