Hangimiz can dostumuz dediğimiz arkadaşlarımızla
kırgınlıklar yaşamadık ki? Hangimiz ufacık meseleleri büyütüp büyütüp bir dağ
haline getirmedik? Gençlik işte! Bir anda, önünü arkasını sorgulamadan
bodoslama dalabilme çılgınlığı!
Fakat her genç aynı değildir işte. Kimi her durumda bütün
ihtimalleri düşünerek hareket eder, kimi ise dümdüz yürür gider. Hakan ve Sadık
etrafında şekillenerek takımı da etkileyen meselenin yola çıkışını çok sevdim
ama yine de bende eksik bir şeyler kaldı. Sadık, takımın en aklı başında üyesi
değil miydi? Ben yanlış mı hatırlıyorum? Pardon, Sadık’ı ne kadar tanıyorum ki
değil mi? Esasında ben Fiko’yu da tanımıyorum, Ali’yi de tanımıyorum.
Sadık’a dair bildiğim tek şey anne babasını tanımayan, Tarık’ın
da ev sahibi olan dedesiyle büyüyen bir çocuk olduğu. Bir de dedesinden sebep inancı
baskın bir genç Sadık. Yumuşak kalpli, aklı başında, sakin. Öfkesine yenik
düştüğünü bugüne kadar görmediğim biri. Hal böyle olunca sahanın ortasında
Hakan’ın boğazına yapışan Sadık’ı bir yere oturtamıyorum.
Olan maça oldu. Gitti Müdür Bey'in paralar...
Meselenin nesnesi Fiko olmasa ve o hareketi Fiko yapsa zerre
şaşırmazdım. Ama Sadık… Sıkıntı ne biliyor musunuz? Benim hala kimseyi doğru
düzgün tanımıyor olmam. Belki de haftaya bu yazdıklarımla çelişeceğim. Çünkü
Sadık’ın içinde yatan patlamaya hazır öfkeyi görmek yerine Seyfi’nin peşinden
koştum haftalarca. Derin bir nefes alıp Seyfi meselesinin bittiğine inanmıştım
ki Seyfi’nin metresinin güzel çay demliyor olduğunu öğrenip yine aldığım nefesi
geri verdim.
Geçen gün bilgisayarımı açtım, Adı Efsane karakter testi
hazırlamak üzere. Düşündüm, düşündüm. Hiçbir şey çıkaramadım ortaya. Çünkü
karakterleri ben tanımıyorum ki üzerlerine test hazırlayayım. Nereye kadar
böyle gidecek? Nereye kadar takımı takım yapan unsurların peşinden koşmaktansa
Emine’nin kahvaltıda yediği sucuğun kökenine ineceğiz? Hakan’ın ailesinin
sorunlarını, Hakan’ın kırgınlıklarını, arada kalmışlıklarını öğrendik. Hakan ve
ailesini izlemeye devam edeceksek yeni problemler yaratalım, yine izleyelim.
Ama aynı şeyleri tekrar tekrar izleyip durmaktan ben sıkıldım. Siz sıkılmadınız
mı?
Şahane bir çatışma kurulup takımın varlık sebebine kadar
düşünebileceğimiz bir bölümün sonuna geldiğimizde elimde tek bir soru vardı. Sadık,
Hakan’ın boğazına yapışacak biri miydi?
Sibel-Kıvanç gelecek, dertler bitecek!
Hakan’ın dertleri bitmiyor, bitmeyecek… Sibel meselesi ilk
bölümden beri kenardan köşeden göz kırpıyordu ki bu hafta merkeze indi. Hakan’ın
Fiko’ya her şeyi anlatıp, Fiko’nun yaralarını sarmasını tercih ederim.
Hikayenin bu noktası benim için çok değerli, zira Hakan-Fiko kardeşliğine
inancım büyük. Esasen Fiko’nun hikayeye kattığı enerjiyi sevenlerdenim. Fakat
ona dair bildiğim tek şey de Sibel’e olan aşkı ve müziğe olan sevgisi… Keşke
gelecek bölümde Fiko’nun geçmişine uzansak uzun uzun. Keşke her hafta bir
karakterimizin hayatına konuk olsak…
Yazı devam ediyor...