Her devrin kendine özgü farklılıkları ve yaşam şekli vardır
ama bu şeklin içinde ne kadar değişik yaşanırsa yaşansın, değişmeyen tek şey
insandır. Acılarıyla, sevinçleriyle, umutlarıyla, beklentileriyle hep aynıdır
aslında insan. Sevdikleriyle bağlanır yaşama, beklentileriyle var olur içinde,
umutlarıyla bakar geleceğe. İçinde taşıdığı iki tohumdan hangisini daha fazla büyütürse
orası olur onun yolu. Vicdanıyla doğru yerde dururken hırslarıyla yanlış
adresler de kaybolur. Kötülüğün yolundan giderse yaradılışına ters düşer.
Sevginin yolundan giderse varışa doğru yoldan gider. O bunları seçerken hayatta
boş durmaz onu seçer. Gelişigüzel olmayan hayat gelişigüzel olmasın diye sınar
insanı. Hiç ummadığı zamanda hiç ummadığı şeyler çıkartır yoluna. Kayıplar yaşatır geri dönüşü olmayan bu yaşam
yolunda. Acıya boğar bazen, yine de baş etmek için çabalar insan. Kimi zaman
öyle ağırdır ki bu acılar, o ana hapsederek dondurur zamanı. Akmaz o andan
itibaren hayat. Dinmez oradaki sızı, bitmez içe akan gözyaşı.
İşte böyle bir acının içinde kaybolmuş, yıllarca içinde
yanan evlat hasretiyle yanıp kavrulmuş Veronika şimdi diğer oğlunun canıyla
sınanmakta. Başında dualar ederken yanı başında belirir her şeyin sorumlusu
olarak gördüğü ve elinden geleni yapmadığı için küsüp uzaklaştığı kocası. Öyle
ya suçludur Vasilli. Zaten o da kabul eder suçunu. Ördüğü duvarlarla kendini
içine hapsederek uzaklaşmıştır yaşamdan. İşine adayarak almıştır hırsını
hayattan. Bir yerde yok ederken diğer yerde var etmeye çalışmıştır varlığını.
Babalığa layık görmez kendini. Oğluna rütbesiyle muamele ederken sadece kendini
değil, oğlunu da cezalandırdığını hiç mi hiç düşünmeden.
Acının içindeki bu iki insan evlatlarının başında
birbirleriyle yüzleşmektedirler şimdi. Birbirlerine kızıp suçlamak yerine
konuşup anlamayı denemektedirler diğer oğullarını da kaybetme korkusuyla. “Seni
bir ömür onu aramaktan kurtarmak için sana öldü dedim. Leon’u büyüt diye
umudunu ona bağla diye. Lakin sen Dimitri’yi hiçbir vakit unutmadın. Beni affet
sana yalan söyledim.” diyerek neyi neden yaptığını anlatmaktadır Vasili ilk
defa eşine açık yüreklilikle. “Onun bir kumandana değil babaya ihtiyacı var. Bu
üniformayı değil babasını göster ona, sevgini göster.” diyen eşine. Belki de
uzun aradan sonra ilk defa aile olmuşlardı. İlk defa birlikte umutla
bakmışlardı geleceğe. Artık diğer evlatlarını bulmak için daha bir asılacaklar
hayata. Hem yanlarında ki oğullarını kaybetmemek için sarılacaklar birbirlerine
hem de kaybettikleri oğullarına kavuşmak için verecekler el ele. Hem Leon’a hakkıyla
anne baba olacaklar hem de onlara hiç anne baba dememiş Dimitri’yi bulmak için
adımlar atacaklar.
Kaybetme korkusu Hilal’e de kolay kolay yapmayacağı şeyleri
yaptırdı bu hafta. Hem bu olayın sanığı olarak hem de kendi duygularının tanığı
olarak af diledi Leon’dan. Bir yandan onun iyileşmesi için yalvardı Allah’a
diğer yandan suçu açığa çıkacağı için korktu bu durumdan. Vicdanından ve
adaletinden ödün vermeden yerine getirdi vazifesini. Ölümle defalarca burun
buruna gelmiş birisi olarak, ölümün kıyısına gelmesine neden olduğu gencin
hayata dönmesine gözyaşları içinde teşekkür etti. Leon ise duyduklarından mest
oldu hasta yatağında belki de vurulduğuna şükrederek dinledi, sevdiği kızın
onun başucundaki itiraflarını.
Leoncum sen artık dönme o karargâha. Yazdığın mektupta bir
kere daha gördük ne kadar şahane bir kalemin olduğunu. Kalbinin güzelliğine
hayran olduğumuz gibi hayran olduk senden dökülen kelimelere. Sana yakışanı
yaptın ve de Hilal’in adını vermedin ki böyle davranacağından emindik zaten. İmkânsız
aşkınız zamanla imkânlı hale gelecektir bence. Her ne kadar şartlar aleyhinize
gibi görünse de ilk adımı annen attı bile. Gerçi Yıldız zannetti senin gönlünü
kaptırdığın kişiyi. Hiçbirimizin hoşuna gitmeyen bu yanlış anlaşılmanın bir an
önce düzelmesini istiyoruz zira. Biz Hilal’le seni kalbimizin başköşesine
oturttuk çoktan. Ayrılmayın ve de kelimelerin o muhteşem dünyasında atışın
birbirinizle. İkinizin de duygu dünyası çok derin, ikinizin de değer yargıları
çok güçlü. Buradan çok fırtınalı bir aşk doğacak besbelli. O kadar çok çatışma
var ki aranızda, bir de kardeş çatışması yaşamanızı çok gereksiz buluyoruz bu
yüzden. İnşallah senaryo buralarda çok fazla dolanıp durmaz da biz de sizi daha
fazla izleriz.
Ah Yıldız ah! Seni ne yapsak nerelere koysak biz de
şaşırdık. Hiçbir olayın mesajını alamıyorsun, bu yüzden de yaşadıklarından ders
çıkaramıyorsun. Hilal ve Ali Kemal’in başına gelen bu büyük olaya tam vakıf
olamadın yine. Yaşanılanlarda, kendine uğradığı kadarıyla ilgilendiğin için
derinlik kazanamıyorsun. Yüzeysel baktıkça da kendi ağırlığında batıyorsun.
Şimdi duyduklarının peşine takılacaksın ve yine hüsrana uğrayacaksın. Senin zayıf
halka olduğunu bilen Stavro da, avına yaklaşan bir avcı gibi dolanıyor
etrafında. Şimdilik geçit vermiyorsun ama Leon’un hislerinin sahibi sen
olmadığını öğrendiğinde, korkarım ki bu tuzağa düşeceksin.
Ali Kemal sen bu Mehmet’e bakıp da hareket etme. Zira o çok
ölçüp biçen biri değil. Bazı insanlar vardır hedefe kitlenmekten başka bir
numaraları yoktur. Doğrularını güncellemeden yaşarlar. Bir şeyi doğru kabul
ettiler mi onu gerçekleştirmekten başka gayeleri olmaz. Oysa hayat akan
hareketli bir düzenektir. Bu yüzden her anda tekrar tekrar gözden geçirmelidir
insan doğrularını. İşte Mehmet de böyle bir karakter. Cesur, gözü kara ama
gelişi güzel hareket ettiği için tetikçi olmaktan öteye gidemiyor. Arkadaşlarıyla
düşünüp taşınarak karar alamıyorlar. Grup olmalarına rağmen bu yüzden iyi
organize olamıyorlar. Ali Kemal de fevri ama yeterli olmasa da onlardan bir tık
daha iyi bence. Şimdi Lütfü, Yunanlıların elinde. Konuşur mu konuşmaz mı
bilmiyorum ama tehlike arz ettiği ortada. Albay Stavro’nun burnu iyi koku
alıyor. Hem içten içe Cevdet’in açığını yakalamak için fırsat kolluyor hem de
çürük elmaları tek tek topluyor.
Yazı devam ediyor..