“Çocukluğumun söküklerini dikebilir misin?”*

“Kusura bakma üstüm ıslak büyük yağmurlardan geldim.”*

Cem Adrian’ın Ben Geldim şarkısını bilir misiniz? Yıllar geçse de sözleri aynı değerle durur kalbimde. Çok net, çok büyük, çok sıradan görünen ama sarsıcı cümleler bütünüdür. Bir iki kısmını, Aslı’ya yonttum ben de. Çünkü Aslı geldi…

Aslı… Kimseye sormadı yolu, kendisi buldu geldi.

Maya’yı ilk gördüğünde Aslı’yı bırakmamalarına çok sinirlendim. Herkese… Hepsine.

Bırakın koşsun, koşsun sarılsın annesine, dedim.

Sonra, şimdi sırası değil, biraz daha bekle… Bunlar ne saçma, ne gereksiz durdurma cümleleri. Aslı buldu annesini, aradı buldu. Aslı bekleseydi, dursaydı, sabretseydi olur muydu Aslı?

Tamam, Maya yeni duymuştu, her şeyi öğrenmesi gerekiyordu ama yine de kimse Aslı’yı tutamazdı.

Elbette, elleri senin ellerine benziyor Maya’nın Aslı. Çünkü iyi eden ellerinin portakal kokulu bir kaynağı olmalıydı.

Maya çok güzel bir kadın, çok da güzel bir anne olacak. Aslı’nın neyi eksik kalmışsa hepsini tamamlayacak.

Kendisini de tamamlarken.

Ne güzel noktalara takıldı aklı, Aslı gibi… Üzerini kim örttü dedi, hastalandığında başında kim bekledi, kim su verdi… Anne gibi.

Aslı ve Maya’nın karşılaştıkları ilk an, Aslı’nın özenle hazırlandığı halini montunun içine çekip saklayan Ateş’i de çok sevdim. Bir de Ateş’in, şaşkın ama mutlu boncuk gözlerini.

Beklediğim ilk karşılaşma sahnesi dibine kadar anne kızdan geldi. O ilk birbirini tanımak için bakış, anlamlandırmaya çalışış, ardından geçen bunca yıla ağlayış…

Aslı’nın sizli başladığı cümleleri senli bitirişleri, elini ayağını nereye koyacağını bilmeyişi… Maya’nın ilk dakikadan anne oluşu…

Çok sevdim ben anne kızı.

Ve Maya’dan yayılan dingin havayı çok sevdim. Dünyası yıkılmış, on yıl doğmamış çocuğuna, yirmi yıl -ya da on dokuz- sevdiği ama sevilmediği adama yas tutmuş yine de akıp giden nehirler gibi huzur verici kalmayı başarmış. Bir kadın bağırıp çağırmadan, hesap sormadan da yas tutabiliyormuş. Maya yıllar öncesinden bir günde kalmış da hiç değişmemiş gibi. Maya o kadar Aslı gibi ki, onu sevmek için bir sürü neden buluyorum. 

Bir günde anne-baba olmak...

Faryalı’nın Maya’ya ilk anlatışı o kadar narin, o kadar sakindi ki. Tane tane incitmeden, incinmeden… Oysa onun için de çok zor ama tabii herhangi bir çocuğu olmadı ki Aslı’sı oldu. Ne güzeldir Aslı’ya baba olmak, ev olmak…

Maya ve Bora arasında oluşmak üzere olan bağ beni çok etkiliyor. O kadar aynı yerlerinden, aynı sızılarla yaşamışlar ki keşke birbirlerinin ellerinden tutsalar.

Faryalı&Maya olayı ilk seferde olmamış, şimdi Yıldız varken asla olmaz. Olmasın da. Maya, kendini sevecek birini bulsun. Faryalı da yirmi yıllık hasreti ile kalsın.

Bora’nın kibar ve ince bir adam olduğunu zaten biliyorduk, en baştan beri nezaketini bozmadı, tehdit ederken bile. Şimdi Maya söz konusuyken daha da kibar bir adama dönüşmesi çok izlenilesi…

Peki ama Bora’nın sırrı ne? Evren bir yeri kazıyorsa, kendisinin de dediği gibi kesin su çıkar… Petrol bile çıkabilir, Evren bu.

Tüm paranın Lal’in üstünde olmasının tek bir nedeni olabilir, o da Bora’nın her an başının belaya girebilir olması. Evren bu işi nasıl olsa bir şekilde çözecek ama benim aklıma takılan kısım, Bora’yı Evren’in alt etme ihtimali. Baştan söyleyeyim çok gülerim. Bora Gencay gibi bir adam Evren Ergüven gibi birine yenilmez, yenilemez. Yanına Lal’i alsa bile, bakın Lal’i alsa bile.

Lal konusu da hastalıklı bir hal almaya başladı. En baştaki o bağı çok sevmiştim oysaki şimdi elimizde takıntılı bir platonik var, ne hoş. 


Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER