Aslı’nın hikayesi, Faryalı’nın hikayesi ile kesiştiğinden
beri içimde var olan sızı daha da büyüdü, kocaman oldu. Çünkü bu hikayede
kaybolan, yiten, yorgun düşen biri varsa en çok Faryalı’ydı, bir de Aslı’nın
eksikliği eklendi kalbine.
Kızım varmış benim, mutluluğu ile, kızımdan bunca yıl sonra
haberim oluyor, hüznü ne çok yakıştı Faryalı’ya. Evren Ergüven’in iki –yakında üç-
çocuk babası olduğu hikayede Faryalı’ya bir çocuk düşmeseydi çok kırılırdım.
Düştü, üstelik benim en sevdiğim düştü.
Kelebek dedi ya, “Hayatta en sevdiğim insan, diğer en
sevdiğim insanın babasıymış.” diye, benim mutluluğum da Kelebek’inki ile eş.
Ateş’i Faryalı sandığım zamanlar sevinirdim ama şimdi Aslı’nın
Faryalı olması müthiş bir şey.
Hemen aslıya bir lakap bulmak lazım, çünkü Kelebek haklı,
Faryalı’lıkta olmaz öyle şey… ^^
Kelebek'in durup durup Aslı'ya yeğenim demesi, birbirleri ağlıyor diye ağlamaları... Daha ne kadar güzel olabilirler bilmiyorum. İyi ki varlar, dostluk ekranlarda daha çok gösterilmesi gereken bir kavram.
Masalımıza hoş geldin Maya...
Bodrum’da yeşeren aşkların asla eskisi olmuyor biz bu
masaldan bunu öğrendik.
Ve nerede, sızısı kalmış bir aşk var –yarım kalmış demiyorum,
çünkü ne dedi Maya; “Aşk bir yere varılsın diye yaşanmaz.”- orada çalan bir
Unutama Beni vardır.
Çok eski bir hikayede, üstelik Nejat İşler ve Şevval Sam’ın
olduğu o güzel dizide, şair ceketli adamın dediği gibi; “Aşk varsa, şarkı da
vardır.”
Bodrum
Masalı’nın aşka şarkısı da Unutama Beni… Çünkü, boğazında düğümlenen hıçkırık olayım…
Maya’nın hikayeye katılması bana ilk bölümlerdeki Faryalı’yı
hatırlattı. O ilk bölüm ekran karşısına geçtiysem, Faryalı’nın yirmi yıllık
hasreti sebebineydi çünkü. Sonra gençlerin hikayesi geldi konuk oldu ekranıma,
seyrime. Yine de ben hep Faryalı’nın “Hep seni sevdim.” dediği noktada kaldım.
Maya da öyle, o da hep Faryalı’yı sevmiş, geçmişte yaşayan tüm insanlar gibi
bir gün ilerlememiş o anlardan.
Aslı, annesinin kızı… Maya ile Aslı o kadar güzel
noktalardan, o kadar derin sızılardan benziyor ki bir an önce anne kız olmaları
için sabırsızlanıyorum.
Maya’nın portakal koklaması, günlük tutması… Aslı’nın
hayatımıza bir portakal ağacından düşerek girmesi ve hala düşmeye devam etmesi…
Günlük tutması, günlüğünde kalbini, eksikliğini saklaması…
Maya’nın geldiği için mutluyum, Aslı’nın artık tamamlanmaya
ihtiyacı vardı.
Aslı&Faryalı -Yoksa Yücel mi demeliyim?- buluşmasında bir tık
daha yükselmeyi beklemiştim açıkçası… Yetti mi yetti evet ama sanki o sahneden
daha derin bir dram sahnesi olurdu tabii böyle daha gerçekçi olmuş. Aslı’nın
kabullenemeyip kaçmaya çalışması ve bildiği babasına sığınması, sonra annesini
sormak için dönmesi… Evet, gerçek babasını bulmak da tamamlanması için çok
önemli bir adımdı ama Aslı hep annesini aradı. Önemli olan annesini bulmaktı. Buldu
da, yani en azından bulacak gelecek bölüm.
Yazı devam ediyor...