Aslı da biraz böyle, Sezen’in Kaybedenler’i gibi…
“Beni
sorarsan şahitsiz suçlar gibi, kınalı kanadı kırılmış kuşlar gibi, yazı
gelmeyen upuzun kışlar gibi… Unutulmuşlar diyarında düşünüyorum.”
Unutulmuşlar diyarında mıdır peki Aslı? Belki biraz evet,
belki biraz hayır…
Sevilmiyor mu? Seviliyor. Kıymet verilmiyor mu? Veriliyor.
Peki hala eksik mi? Çok.
Aslı, yaz gibiydi… Cıvıl cıvıl, rengarenk, gamzesi her daim
belirgin… Aslı destek olurdu, dert dinlerdi, anlardı, yardım ederdi… Hala öyle.
Aslı anne diye, ömrü yaz iken de ağlardı ama tükenmemişti.
Hala rengarenkti, hala cıvıl cıvıl… Aslı artık kış ama biliyoruz ki kışın sonu
bahardır.
Tüm adamlar seferber olmuş, koşturuyor oradan oraya Aslı’nın
aslını bulabilmek için ama sadece Aslı bir köşede beklemek zorunda. Kimse onu
oyuna almıyor sanki, herkes sen gelme diyor. Tamam korumak için tamam üzülmesin
diye ama bunca yolu Aslı yürüdü küçücük ayakları ile… Aslı aştı engelleri, Aslı
buldu bulunmazı, Aslı yaklaştırdı tüm ihtimalleri yakına.
Aslı baban ile tanış güzel kızım.
Hatırlar mısınız, Kavak Yelleri’nde Mine (Aslı Enver) babasını bulduğunda, “İnsanlar babalarıyla tanışmazlar ki, insanlar babaları ile büyürler.” demişti. Evet, Aslı bir baba ile büyüdü ama kendisi babası ile değil. Aslı şimdi kendi babası ile tanışacak. Ne garip. Oysa insanlar babaları ile tanışmazlar.
Faryalı, çok derinden sarsıldı, çok derinden tamamlandı aynı
zamanda.
Kol kanat gerdiği, elinde büyüyen, abilik yaptığı kız artık
gözlerinin içine kızı olarak bakacak.
Bunun en iyi tarafı, minikliğinden bu yana Aslı hep gözünün
önündeydi. Tamam belki yine de birçok şeyini kaçırdı ama en azından büyüyüşüne,
okula gidişine, aşık oluşuna tanık oldu.
Faryalı, son kısımda geçti ya Aslı’nın karşısına. Bir de kez
daha Faryalı oldu gözümde. Aslı babasını bulmasın, babası Aslı’yı bulsun
demiştim. Babası Aslı’yı buldu.
Yazı devam ediyor...