Yaralar kabuk bağlar, biri gelir üzerindeki kabuğa
dokunuverir, yeniden kanar. Sonra biri gelir derman olur o yaralara. Ya da
derman olduğunu sanar. Hayat işte, hiç beklemediğin anda, hiç beklemediğin
yerden vuruverir.
Hülya… Hayat Şarkısı evreninin en yaralı kadını Hülya. Aynı
zamanda en güçlüsü, en dirayetlisi. Ama en hassası, en duygusalı. Çocukluğuna,
geçmişine en sıkı sarılanı ama aynı zamanda geçmişinden uzaklaşmak isteyeni.
Böyle anlatınca çok karışık oldu değil mi? Olmasın. Çünkü Hülya’nın hayatı
böyle, her şey iç içe. Geçmişle gelecek, kahkahayla gözyaşı, korkuyla cesaret…
Hülya’nın canını ne Cem’in yaptıkları bu kadar yaktı, ne de
Kerim’le ayrılığı. Hülya’ya en çok dokunan, çocukluğu boyunca onu koruyan
kollayan ablasının bir hastane odasında çocuk gibi bakakalması oldu. Bu dünyada
Hülya’yı yıksa yıksa çocukluğu yıkar. Gerisi gelir, geçer…
Sanki yıllar geçmiş gibi.
Haftalar öncesinde, Küçük Hülya Melek’in yanında
göründüğünde bu günlerin geleceği belliydi belki de. Çünkü Küçük Hülya ne zaman
görünse, Hülya’nın yaralarında incecik bir sızı hissediliyor. Melek’in
hastaneye bırakılmasının ardından geçen bir hafta nasıl zor geçti kim bilir?
Hülya ve Melek karşılaştığında ikisinin hislerini de içimde hissettim. Burcu
Biricik de Ecem Özkaya Üstündağ da öyle güzel oynamış ki…
Melek'in yavaş yavaş başlayan rahatsızlığının bağlandığı yer. Gel de saygı duyma.
Ve Mahinur Ergun,
ince ince yollar açmış kalbimin en derinliklerinde, fark ettirmeden. Daha düne
kadar Melek’e kızarken, bugün hüngür hüngür ağladıysam 42 bölüm boyunca
Melek’in zaaflarını da naifce anlatmasından dolayıdır. Melek, “Acaba benim
gözyaşlarım mı bitti?” dediğinde içim acıdı. Çünkü biten Melek’in gözyaşları
değildi, çok başka şeylerdi.
İlle de kardeş, ille de abla.
Hülya ve Melek, etle tırnak. Melek, Hülya’nın hastalandığı o
günden beri Hülya’nın da dediği gibi bir mağdur edebiyatı yapsa da kalbinin
derinliklerine baktığında derin bir travma yatıyor aslında. Nihayetinde o da
aynı hasta annenin ve aynı sarhoş babanın kızı. Ve Hülya’dan çok daha güçsüz. O
yüzden Zeynep’in de bahsettiği gibi ‘karma’ sonucu hatalarını sıfırlayıp bir
şekilde kardeşiyle mutlu bir hayat yaşamasını istiyorum. Çünkü Hülya’nın da
ablasına ihtiyacı var. Hava gibi, su gibi, nefes gibi… Ve Hülya, hepimizden daha bağışlayıcı. Herkesi... Ve bu saatten sonra ikisi birbirlerine de iyi gelecek.
Çıkarma o yüzüğü...
Hülya; sessiz sessiz, içine içine ağladıkça sarılmak
istediğim Hülya… Kalbinde içten içe korkularını da büyüten Hülya. Sen yine de
içindeki çocuğa kulaklarını tıkama olur mu Hülya?
Geçmiş bir, gelecek de bir olacak...
Küçük Hülya ve Küçük Kerim’in el ele Hülya’nın peşinden
gittiği, Küçük Kerim’in "Yüzüğü parmağından çıkartmak bir şey değil.
Kolaysa kalbinden çıkartsın bakalım.” diyerek içimden geçeni dile getirdiği,
Hülya’nın ağlaya ağlaya parmağından yüzüğü çıkardığı sahneye bayıldım. Yüzük
bu, sadece bir sembol. Hele ki Kerim’in yüzük takmadığını düşünürsek Hülya bir
daha parmağına yüzüğü takmasa neden takmadı demem. Onların yüzük gibi
sembollerden daha büyük problemleri var ki o da güven.
Bu 'Sevgililer Günü' yemeğinin sessiz sedasız geçmesini beklemiyorduk değil mi?
Hülya ve Kerim, oturup sakin sakin konuşabilseler ortada
hiçbir problem kalmayacak. Çünkü ikisi de kendince haklı. Fakat bu
konuşmamaları, Kerim’in tersine evrim geçirerek günden güne daha kırıcı bir
adam olmasına neden olurken aralarındaki mesafeyi daha da açıyor.
Bu sahneyi kesip atabiliyor muyuz?
Kerim, aksini iddia etse de kıskanç bir adam. Kıskanç
olmasını da anlarım, burada sorun yok. Ama Hülya’nın kolunu o şekilde
tutmasının hiçbir bahanesi yok. Bir de "Karıma istediğimi söylerim!" demek falan. Cevher erkeklerinin içindeki ‘haydutu’
sevmiyorum. Yakışmıyor, üzüyor, kırıyor. Belki de bu durum Cem meselesinde Kerim'in kilit isim olmasına ve hatta ona zarar vermesine zemin hazırlıyor ama konduramıyorum. Kerim’e hala, ilk günkü
gibi güveniyorum ama günden güne daha çok kırılıyorum. Artık, hata yapma lüksü
kalmadı. Hülya’nın kalbi yeterince kırıldı, dört bir yanlarını Cem belası
sardı; kendine gelmenin zamanıdır Kerim Cevher!
Hiçbir şey eskisi gibi değil ya...
Peki ya sen Hülya? Sen Kerim bana güvenmiyor diye üzülürken,
Kerim’e o soruyu nasıl sorarsın? Kerim, içinden bir maço çıkan Kerim her şeyi
yapar ama onu yapmaz. Kerim’in Hülya’yı aldatmasına bir an bile ihtimal
vermedim çünkü yapmaz.
Yazı devam ediyor...