Kerim’in kıskançlığı Hazer sebebiyle ortaya çıktı ama Hazer,
Mahir’in de dediği gibi sadece sonuç. Ve bu sonucu ortadan kaldırmak da sadece
Kerim’in elinde. "Kendinle dövüşme Kerim, Dünya’yla beraber dön.
Kabullen." Ve Mahir’e kulak ver, Mahir’den kaçma, Mahir’i bir tehlike
olarak görme. Sen kapılarını kapatmasan Mahir sana da dost olur, hem de öyle
güzel bir dost olur ki.
Herkes Mahir'e ev versin herkes!
Hazer’in Mahir’i hedef olarak görmesi, ona yaklaşması ne
kadar iyi bir gözlemci olduğunu gösteriyor. Çünkü Hülya’ya yaklaşmanın en kolay
yolu Mahir sınırını geçmektir. Ama Mahir de çok zeki bir adam Hazer Torunbaş.
Her ne kadar, “Hayır.” sözcüğünden sonra bir adım bile atmayacağını söylemiş
olsa da Hazer’i fazla cüretkar buluyorum. Ama dramanın cilveleri diyerek
keyifle izlemeye devam ediyorum. Nasılsa bizim keçiler kadar inatçı çiftimiz,
sakin sakin konuşmanın yolunu da bulacak elbet.
Bu dingil oğulların sensiz hiçbir şey yapamaz ki Bayram Cevher.
Hülya ve Bayram Bey’i yan yana görememenin eksikliğini
hissettim bu hafta. Sadece bunun için bile bir an evvel barışmalısınız sevgili
Hülya ve Kerim. Çocuklar ayrı gayrı, baba ve kızı ayrı gayrı; olmuyor böyle.
Dağ gibi adam yaşlandı.
Bayram Bey’in ‘gittikten’ sonra neler olacağını düşünmesi,
pencere kenarlarında hüzünlenmesi, oğluyla dertleşmesi üzdü… Hem de çok üzdü.
Elbet bir gün Hayat Şarkısı da bitecek, eğer ki o gün geldiğinde Bayram Bey’in
arkasından mutlulukla el sallamazsam kalbimin sızısı dinmez. Dayan Bayram
Babacım, lütfen dayan; ne oğullarını-kızlarını ne de bizi yalnız bırakma. Bir
yerlerde fenalaşıp da tatlı yolculuğumuzu acıyla kesme.
Ama siz çok güzelsiniz <3
Baba olmak… Bayram Bey’de ayrı, Kerim’de ayrı, Hüseyin’de
ayrı anlamlar barındırıyor. Kerim güzel bir baba, ne olursa olsun. Bir de
Bahar’a ‘baba’ olursa, benden tam puanı alacak. Fakat Hüseyin… Hala zorluyorsun
be Hüseyin. Hala bir meseleyi kapatmadan ötekini açmaya çalışıyorsun. Madem
Zeynep’i, Ceren’i istiyorsun, Melek’le bağını tamamen koparacaksın. Yok
koparamıyorsan, Zeynep’in peşinden koşmayacaksın.
Reji rocks!
Hüseyin, Zeynep ve Ceren’in bir tablo gibi birbirlerine
sarıldıkları o halini çok sevdim. Fakat ben artık Zeynep’in de Melek’in de
Hüseyin yüzünden üzülmesini istemiyorum. Melek’in hastanede geçirdiği günler,
Hüseyin’in beynine bir ok gibi inse de vurulma meselesinin esen rüzgarı tekrar
tersine estireceğinden korkuyorum. Odada dayanamayıp hastane bahçesinde
yumruğunu sıka sıka ağlayan Tayanç Ayaydın, muhteşemdin.
Hayat Şarkısı, özellikle Hülya ve Kerim’in yüzleşmesinden
sonra daha da derinleşmeye başlamadı mı? Kalbimin sıkıştığını, yer yer nefes
alamadan sözcüklerin peşinden gittiğimi fark ediyorum. Diyaloglar, hayata
dokunuyor, herkesin geçmişinde bir noktaya tutunuyor. Belki de Mahinur Ergun,
Hülya ve Kerim yüzleşti, siz de kendi geçmişinizle yüzleşin diyor.
Senin kahve diyen dilini seveyim!
Senin korkan gözlerinden öpeyim!
Senin fındık burnunu yiyeyim!
Bahar’ın, Mehmet’in, Düğme’nin gülümsemeleriyle de geleceğe
göz kırpıyor. Gelecek umut, gelecek mutluluk diyor… Ve Kerim’in ağzından “Önce
iyice bozulacak ki, düzelsin.” sözcükleri dökülürken sabredin diyor. Hüzünler çiçek açar mı dersiniz? Bakalım, göreceğiz.
ABV Cem!
Yine ruhuma dokunan, gözyaşlarımı kalbimde saklayan, şiir
gibi bir bölüm izledik. Emeği geçen tüm Hayat Şarkısı ekibinin yüreğine sağlık…
Gelecek hafta daha çok gözyaşı bizi bekler. Mahir, sen hiçbir yere gitme olur
mu? Sen bizi bırakıp gitme...