Yazın başlayan dizileri kışın izlerken güneşin yakıcılığının
azalmasından mıdır nedir eski sıcaklığı hissedemiyorum. Belki bir süredir bu
böyleydi de ben fark etmemek için direndim ya da sürekli kendimi avuttum
bilmiyorum. Dünkü bölümde birkaç kırılma anı yaşandı ama bu kırılma anları
başka yerlere kaynak oldu. Bölümden elimde kalanlardan memnun olmamak değil de
sanki çok eski bir arkadaşıma artık en büyük sırrımı söyleyebilecek kadar güven
duymamaktı hissettiğim. Beni bu diziye bağlayan en büyük etken başından beri
Aslı oldu, bunu hiç inkar etmedim. Ama şimdi yirmi üç haftanın sonunda
oturduğum yerden yaza baktığımda Aslı’nın da renginin solduğunu görüyorum.
Hayır, hayır Aslı hiçbir şey kaybetmedi Aslı’lılığından, sadece Aslı’ya
yansıyan ışık artık daha hafif. Ve tam bu anda bir şey fark ettim, Aslı’ya
başka bir kaynaktan ışık yansıyor, üstelik bu kez çok daha güçlü; Uzay.
Uzay & Aslı, Ateş & Aslı dinamikleri biraz karıştı ha ne
dersiniz?
Bunda çok önemli etkenler var, naçizane bahsetmek isterim.
İlk olarak Ateş… Ateş’te her daim iki uç vardı, Ateş parçası
hali ve Ateş oğlan hali. Bunu kullanırken dikkat ederdim, Ateş düzgün bir şey
yaparsa takdir etmek için Ateş parçası derdim, eğer çok yanlış bir hamle
gelmişse de Ateş oğlan. Bölümün sonunda Ateş’e artık hiçbir şey demek
istemediğimi fark ettim. Diyeceksiniz ki Ateş ne yaptı, hemen söyleyeyim.
Bir kadın, üstelik aşık olduğunuz bir kadın karşınıza özenle
hazırlanmış bir şekilde sizin için özel bir anlam taşıyan bir meyveden kek
yaparak geliyorsa ona gülümser ve geceyi iyi geçirirsiniz. Peki Ateş ne yaptı?
Aslı’nın on sekiz yıllık hayatı boyunca yaşadığı en kötü dönemlerin birindeyken
bile onu mutlu etmek için yaptığı hamlenin tüm büyüsünü kaçırdı. Uzay’ı Aslı mı
çağırdı? Hayır. Oraya gideceğiniz biliyordu da sakladı mı? Hayır. Yaşandıktan
sonra hemen Ateş’e anlattı mı? Evet. Ateş ben merkezli, dünyayı kendi
gölgesinden ibaret sanan depresifin teki mi? Evet.
Ateş Aslı için ne yaptı? Alara için balkonlara tırmanan,
paraşütle sınavlara giren, gözü kara bir babanın durup durup karşısına çıkan
adam Aslı için ne yaptı? Bugün Aslı ve Ateş varsa, Aslı’nın yumuş kalbi
sayesinde var. Onca şeye rağmen bir gülüşe bir söze tav olan saflığı sayesinde
var. Su çok kilit bir cümle kurdu “Portakal reçeli yapan kızı özlüyorsunuz
ikiniz de.” dedi. Ateş en son ne zaman burnunu gömüp Aslı’nın boynuna “Ne
kokuyorsun sen” dedi?
Evet, Aslı Ateş’i kendinden uzaklaştırdı çünkü sağlam
nedenleri vardı. Birincisi anlamayacağını düşünüyordu, en başta anlamadı neyse
ki sorasında anlamaya çalıştı. Ardından onu bu halde görmesini istemedi. Sevdiği
adama zayıf görünmek istemedi, sürekli karşısında ağlamak istemedi. Gitti bunca
derdin arasında elbise aldı, süslendi peki ne oldu? Ateş güzelim gecenin içine
etti.
Peki ya Uzay?
Biz Uzay’ı tanıdığımızda kimdi Uzay? Alara takıntılı,
duygusuz, zengin züppesi bir serseri. Şimdi kim Uzay? Asla takdir edilmeyecek olmasına
rağmen içindeki acıyı iyiye çevirmeye çalışan, kalbinin yerini ilk kez
gerçekten hisseden, her gün çocuk gözleri ile annesinin tablosuyla dertleşen…
İnsanlar değişir, Uzay’ın ışığını yansıtacağı bir şeye ihtiyacı vardı, Aslı’ya
ihtiyacı vardı. Ben sanmıştım ki Ateş, Aslı’nı bulunca bambaşka bir adam
olacak, ben sanmıştım ki AsAt bir şiirin en güzel dizesi olacak, sanırım
yanıldım. Ve şimdi bakıyorum, Uzay Aslı’ya ışığını yansıtan güneş… Aslı, o
ışığı saklayıp karanlık çökünce aydınlanan ay…
Uzay sanki biraz Klaus Mikaelson (The Vampire Diaries/ The
Originals) değil mi sizce de?
Sessiz ve inceden sevdiği kadın için -Uzay, Aslı’ya sevdiğin
kadın diyorum, kızmıyorsun değil mi?- her şeyi yoluna sokmaya çalışan, asil ve
geride durmasını bilen ve fazlasıyla yeterli olmasına rağmen hep daha azına
yenilen.
Yazı devam ediyor...