Poyraz ve çetesi
diye bir kavramın hayatımıza girdiğini söyleyebilir miyiz, pek
sevgili Poyraz Karayelci? Bence, “Nerede kaldınız ey mübarekler”
tadında misafirperver bir karşılama eşliğinde haykırabilebiliriz.
Bölümü keyifli hale getiren ve “Daha yeni başlıyoruz.”
diyerek gümbür gümbür ayak seslerini duyduğumuz çeteye hoş geldiniz diyor, bölüme dair izlenimlerime başlıyorum.
“Yine mi keder,
ama artık yeter.” nidaları ile bitirdiğimiz geçen bölümün
ardından, tüm Poyraz Karayelciler tek yürek “Sinan’a ne oldu?”
sorusunu sormuştu. Dünyanın gerçekten en güzel Sinan’ı
olduğunu bir kez daha kanıtlayan Sinan, kendi dediği gibi
okyanustan geçip derede boğulmuş meğerse. Poyraz'ın dehşete düşmüş yüz ifadesini gördüğüm an, korkmak yerine "Yine ne oldu kim bilir?" diye düşünmekten kendimi alamadım. Kaza sahnesi ise saçma
sapandı, kabul edelim. Kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerde Sinan’a
çarpan araba.. Ne bileyim, fazla zorlama değil mi? Öldürmeyen
senaristin öldürmediği, ancak izleyicisini süründürdüğü
yetişkin bir Poyraz Karayel elbette ki bizi şaşırtmadı. 79. bölümü de kazasız, belasız, kedersiz atlatamadık. İlla ki hastaneye uğradık.
Üç sezondur dünyayı
daha iyi bir yer yapmak için, elini taşın altına koyan Poyraz’ı
izliyoruz. Ne yazık ki o taşın altında yalnızca Poyraz’ın eli
yok. Kalbini sıradan bir et parçası olmaktan kurtaran tüm
sevdikleri de Poyraz’la beraber o taşın altında. Atlatılan onca
badirenin ardından Sinan’ın ‘normal’ kalması abes kaçmaya
başlamıştı bile. Her şeyin yolunda gittiği, hiç beklemediğimiz
bir anda gelen Sinan’ın ağlama krizi ise, Ayşegül’ün
bebeğini kaybettiği sahnede de dahil olmak üzere en gerçek, en
acıtan sahnelerden biriydi. Küçük bir çocuğun normal olmayan
hayatında yaşadığı korkularını daha fazla hissedemezdik,
eminim.
"Daha önce nerelerdeydiniz siz?" dediğim manyaklar çetesi hakkında birkaç gizli bilgiyi siz değerli Ranini okurları ile paylaşmak isterim. Bilirsiniz, kutsal
görev için çırpınan bir çetenin bazı kuralları vardır. Bazılarını sizinle paylaşacağım.
Kural bir, çete
hakkında konuşabilirsiniz. Yalnızca Ayşegül, Songül, Meltem,
Ümran, Despina ve Bahri Baba’nın olmadığı yerlerde!
Kural iki, çete
hakkında konuşabilirsiniz, -Bunu söylemiştik sanki ama, olsun!-
Kural üç,
bıyıklarınızın kesilmesi, aç bırakılmak, Ayşegül’ü bir daha
görememek gibi tehditler bile olsa, kavga bitmez. Ancak bitmese de kaçabilirsiniz.
Manyaklar çetesi kurucusu
Çetenin var olması
için gerekli olan bir kaç şart da var tabii. Küreselcilerin baş
düşmanı ve bıyıklı olması tercih edilen bir cengaver, söz
konusu kötü adamları “taramak” olunca geri kalan her şeyin teferruat olduğunu düşünen bir deli fişek, “Açın halinden
tok ne anlar.” felsefesine yürek vermiş bir fedai, bir elinde on
marifet güçlü bir ajan, ve deli olması ile nam salan bir Poyraz
Karayel.. Tarih kitapları bu çeteyi, gizli buluşma alanları olan
kahvehaneleri yazar mı bilemeyiz. Şimdilik sadece benim yazmamla
yetineceğiz. Bu çetenin ömrünün uzun olması ve bolca yüzümüzü
güldürmesi en büyük temennim.
Songül’ün
karaoke performansı ile güldüre güzide dizimiz, birkaç dakika
sonra İçime Sinmiyor’u çalarak duygulandırdı. Herkesin Sevgililer Günü'ne kimsenin karışamayacağını bir kez daha
anladık. “Aşk hiç yaşlanmaz...” diyen Bahri Baba ne kadar
romantikse, annesine ve Taşkafa’ya kalpli çiğ köfte hazırlayan
İsa da o kadar düşünceliydi. Poyraz ve Ayşegül’ün
mükemmeliği bir kenara, elbette en çok Songül’ün hayalinin
Sado sayesinde gerçekleşmesine sevindim. “Patlat kız bir şarkı
daha.” diyen Sadrettin’in romantik olduğu konusu da kıyamete
kadar kilittir. Severek shipliyoruz dediğimiz çiftlerin yanı sıra,
Çetin ve Eda sahneleri de oldukça keyifli. Sezon başından beri
birbirinden farklı konum ve ruh hallerinde gördüğümüz Eda
sonunda çetenin daimi üyelerinden biri oldu. Gönül ister ki
Çetin’e de gönlünü kaptırsın ve kaos başlasın. Merakla
beklemedeyim.
Son olarak,
“Kötü
insanlara hayranım albayım. Elalem ne der demiyorlar, içlerinden
ne geliyorsa yapıyorlar. Dünya kötüler
yüzünden değil, iyiler yüzünden böyle. Hiçbir şey yapmıyoruz,
izliyoruz.”
“Ne yani bizde
mi kötü olalım, evladım?”
"Bilmiyorum,
albayım. Tek bildiğim şey, iyilik beş para etmiyor.”
cümleleri ile riyakarlığımızı yüzümüze vuran Poyraz’a teşekkürlerimi
iletmek isterim. Utandım. Kötülük adına atılan her bir adıma çelme takamadığım için utandım. Yapılan bunca haksızlık
karşısında avaz avaz bağıramadığım için utandım. En az
kötüler kadar, iyi olmak için mücadele etmediğimi düşünüp,
kendime kızdım. Kızdım ve çok utandım.
İyiliğin beş para etmediği bu dünyada, bu durumu bile bile iyilikte buluşmak dileğiyle. Haftaya görüşürüz, canım Poyrazcım Karayelciler.