Bahar gelir, er ya da geç gelir
Dünyanın bütün balonları kendisine hediye edilmiş çocuklar kadar mutluyduk eskiden.
“Ne de olsa kışın sonu bahardır.” demiş Aşık Daimi. Doğru demiş; devran hep döner, her şey bir döngü içinde birbirini takip eder. Ve kışın soğuğuna (bu aralar çok soğuğuna), çamuruna, karanlığına katlanma gücünü de, peşi sıra mutlaka baharın geleceği bilgisi verir. Bazen bu kış 7-8 sene bile sürebilir ama sonunda bahar illa ki gelir. Baharın gelmesi uzun sürse bile Kemal bu; yoktan var eder, olmazı oldurur, gerekirse kışın ortasında baharı getiriverir Nihan’ın gözlerine. Gerçekten de kara kış gibi geçen durağan bir bölümün içindeki o geçmiş sahnesi de, baharın taze nefesini taşıdı, bir farklılık yarattı. Ama geçmişe gitmeden önce, bir şimdiye bakalım.

Nihan daha evvel de hastaneye yatmıştı. O zaman, Emir’den kaçmak için otelin balkonundan kendini bırakıvermişti. Emir ve Kemal gene kahrolmuş, Nihan gene rüyasında gördüğü Kemal’in çağrısıyla hayata tutunmuş, Vildan ağlamış, Asu olayı televizyondan izlemiş ve Kemal eninde sonunda Nihan’ın hasta yatağının başucundaki yerini almıştı. Tabi bunlar yaklaşık 40 dakika içinde gerçekleşmiş, sabah intihar eden Nihan, akşamına Kemal’in elinden tavuk suyuna çorba içmişti. Daha evvel 40 dakikada izlediğimiz sürecin bir benzerini, yeniden hem de 2 saat boyunca seyredince, Nihan’ın odasındaki refakatçi yatağına bir uzanasım geldi doğrusu. Çünkü arada biraz esnedim.

İntihar eden Nihan’ın sabahtan akşama uyanma hızını da fazla bulmuştu ama ambulansta duran kalbinin yeniden çalıştırılması, kan arama çabaları, ameliyatta geçen zamanlar da uzun geldi bana, duygularım kanırtılmış gibi hissettim. Neyse ki Nihan’ın kanı, bir dizi klişesi olarak en zor bulunan kan grubu olan 0 Rh- grubundan çıkmadı da, kanın bulunması daha da uzamadı. Kalbi duran, ama rüyasında gördüğü sevgilisinin çağrısı üzerine hayata geri dönen yaralı klişesine ise, hem görsel olarak bir yaz tatilinin şahane ferahlığını ve tazeliğini yansıttığı, hem de Nihan’la Kemal ve Deniz’in arasındaki sıkı bağları yeniden gösterdiği için ses etmiyorum. Ses etmemekten de öte, net sevdim zaten. Hem aşk dolu Kemal ve Nihan’ı başka ne şekilde görebilecektik ki?


Adeta egzotik bir adadaki balayından bir kare

Nihan, Zeynep’in kendisine kan verdiğini öğrenince ne yapar bilemiyorum ama ben Zeynep’in kayıtsız şartsız kan vermeyi kabul etmesine çok sevindim. Karşılığında maddi veya manevi olarak ne Kemal’den, ne Emir’den herhangi bir şey talep etti. Mümkünse öldükten sonra bile Nihan’la olmak isteyen Emir için bir kurtuluş umudu gözükmüyor ama Zeynep için bence henüz geç değil. Zeynep adına iyi dileklerde bulunuyor olmama ben de hayret ediyorum ama inşallah bir şekilde kendini kurtarmayı başarır. Gencecik kız yahu, daha ayaklarının üstünde durup kendi hayatını kurabilir.

Geçmişteki Kemal ve Nihan’ı her zamanki gibi çok sevdim. Çünkü günümüzdeki kırgın ve yaralı Kemal’le Nihan’ın aksine daha özgürler, daha coşkulular. Şimdiyse bin parçaya bölünmüş haldeler ve geride kalan parçaları birleştirdiğimde, ortaya çıkan şey eski Nihan’a pek benzemiyor. Mesela benim bildiğim Nihan, onca badire atlatarak yanına gelmiş Kemal’i, ona kırgın da olsa, odasından göndermezdi. Mevlana’nın da dediği gibi “Sen yüz çevirecek olsan, ay karanlık olur gamdan.” Sen yüzünü çevirirsen ay karanlık olur, gözlerini kapatırsan Kemal’in güneşi doğmaz be Nihan. Etme!

Yazı devam ediyor.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER