Ruhumuz, eşini bulur, evladını tanır
O Hayat Benim’i bu hafta Hamdi Alkan’ın rejisiyle izledik. Dizi bundan sonraki yolculuğuna Hamdi Alkan ile devam edecek. Teknik olarak bir yönetmeni eleştirecek donanımda değilim. Bu nedenle Hamdi Alkan’ın dizinin yeni yönetmeni olduğunu duyduğumda merak ettiğim tek şey, alıştığım planları, açıları görmeye devam edip etmeyeceğimdi. Yazımı yazdıktan sonra kestiğim fotoğrafların, duygularımı destekleyen kareler olmasını seviyorum. Videoların görüntü kalitesi, logolar zaman zaman işimi güçleştirse de fotoğrafları keserken çok keyif alıyorum. Bir önceki yönetmen Yıldız Hülya Bilban bu konuda bana konfor yaşatan bir yönetmendi.Yeri gelmişken  kendisini yeni işlerde görmek istediğimi de belirtmek isterim. Yolu açık olsun. Bu hafta izlerken beni rahatsız eden bir plan olmadı ama açıkçası fotoğraf keserken istediğim kareyi bulmakta biraz zorlandığım. Gönül isterdi ki, kelepçelerin takıldığı bu hafta, hepsinin aynı karede olduğu toplu bir fotoğraf kesebileyim. Kısmet değilmiş ne yazık ki! Hamdi Alkan’ın yumuşak ve mis gibi giriş yaptığını belirtmek isterim. Keyifle yoluna devam etmesini dilerim.

“Tanışalım, ben İsmail Demirkan.”

Soğukkanlı bir amir lazımdı bize, isabet.

Bu hafta merak ettiğim bir diğer isim ise Cinayet Büro Amiri İsmail Demirkan rolüyle ekibe katılan Cem Kılıç idi. Cinayet Büro Amiri unvanını duyunca açıkçası heyecanlandım. Çünkü dizide bir türlü yerini bulamayan bir adalet söz konusu. Sahte DNA ve hamilelik testleri ile tıp ilmine gölge düşünce, insan hukuka sırtını dayamak istiyor. Her ne kadar fragmanlar bize ipucu verse de, biz dizilerde bölümün tamamını izlemeden sevinmemeyi  öğrendik. Fakat İsmail Demirkan, 31 bölümdür kurduğumuz hayallerle bizi buluşturan kişi olarak, diziye girer girmez gönlümüze taht kurdu. Bu fiyakalı!girişi ile de takdirimizi kazandı. Kararlı ve çalışkandı. Mesafeli ve de sabırlı. Cem Kılıç’ı role çok yakıştırdım. Dizinin izlerleyen bölümlerinde özel hayatını da görmek isteyeceğim bir karekter olmuş. Fakat önceliğim “adalet”. Alnının akıyla şu işi halletsin, sıra özel hayatına da gelir mutlaka.

El ele, göz göze!

Bakışmak için doğru zaman değil bence.

Gözyaşın bitti Sakine.

Bölümün en vurucu sahnesi, elbette ki Efsun, Nuran, İlyas ve Sakine’nin, ellerine kelepçelerin takılıp götürüldüğü sahneydi. Necati’yi öldürmedikleri için hapiste yatacaklarını düşünmüyorum. Yakında çıkabilirler, olsun. Muhtemelen adam kaçırma ve öldürmeye teşebbüs suçları, şantaj ve nefsi müdafadan dolayı hafifleyecek. Fakat bunu biliyor olmak yine de onları izlerken keyfimi kaçırmadı. Siz de takılmayın. Sonuçta işledikleri başka bir suç var. Asıl suçu işleyen İlyas ve Nuran daha soğukkanlı iken, suçu bilip de sessiz kalan Efsun ve Sakine kıyameti kopardılar. Hepsi hesap verecekleri günün geleceğini biliyorlardı fakat konunun Necati olacağını düşünemediklerinden epey afalladılar. Polis, sorgu ve hapishane mutlaka dirençlerini kıracak. Sinirleri yıpranacak, süngüleri düşecek. Birbirlerine düşman dahi olacaklarını düşünüyorum. Çünkü bu koşullara ve muameleye maruz kalmak kolay değil. Bakarsınız “Madem buraya kadar geldik, Yusuf Bey’i de itiraf edelim” derler. Tamam demezler. Bu da benim hayalim olsun.

Huzur

Aşk

Mutluluk

Ateş ve Bahar şeker gibiler. Aşkları ile ilgili de bir sıkıntı yok. Gerçi “Ne güzel artık gülüyorlar” dediğimiz anda yine “aile” den kaynaklanan nedenlerden ötürü canları sıkıldı. Bahar için kolay değil tabi. Bütün ailesi gözaltına alındı. Ateş’in tarafında da durumlar çok can sıkıcı. Anne ve babasının ölüm emrini veren kadınla göz göze gelmek kolay mı? Tıbbın, Edibe Hanım’ın sağlığının mahkemeye çıkacak kadar iyi olduğunu ıspatlamasını can-ı gönülden diliyorum. Çünkü Ateş’in  geçmişiyle olan hesabını kapatmasını ve biraz olsun acısının dinmesini istiyorum.

Bu tablodan aşk çıkar sanki!

Ve Hülya! Kullandığı yöntemleri onaylamasam da, dizide Efsun’la baş edebilecek belki de tek kadın. Gücü ve kontrolün elinde olmasını seviyor. Bunu almaya çalışan herkes ile de korkusuzca savaşıyor. Yeri geliyor abisi ile, yeri geliyor oğlu ile. Bu ara listeye Fulya’da eklendi. Hülya çok zeki bir kadın. İsmail Demirkan’ın yanına gidip tüm sakinliği ve dişiliği ile, bütün okları Efsun’a çeviren o konuşmayı yapmasını beklemiyordum. İki adamı neredeyse hipnotize eden o ses tonu da bir taktikdi. Adamlar daha fazla soru sormasın diyeydi ve öyle de oldu. Bilginin kaynağını eşelemediler bile. Ayrıca bu konuşma olmasaydı biz o kelepçeleri o bileklerde göremezdik. Bu dişi tavır zamanla İsmail Demirkan’ın kalbine bir koridor açar mı göreceğiz. Ahu Sungur her rolü oynar ama bundan sonra hırslı, güçlü roller  için ilk akla gelen isim olacak. Çünkü iyi oynuyor.

Yine yanlış şeye ağlıyorsun Efsun

Geçen hafta da yazmıştım yine yazıyorum, Efsun’a kelimeleri sürekli yanlış söyletmeyin ne olur. Halüsinasyona “holojen” dediğinde “yok artık” dedim. Ayrıca Efsun sürekli bağırarak konuşan bir karekter olduğu için, uzun ve tekrar eden cümleler kurup hiç susmadığı zamanlarda televizyonun sesini kısıyorum. Azıcık acıyın bize! (Bu arada ben de epey uzun bir cümle kurdum sanırım)

Her eve lazım.

Bu kadar haftanın sonunda Mehmet Emir tek hareketiyle gönlümü fethetmeyi başardı. Dizinin jeneriğinde çıkan Susan Lordi tasarımı “melek” heykelini, Hasret’e ev hediyesi olarak getirdi. Bayıldım. Melek heykelini ben de diziyi izlerken hep yanımda bulunduruyorum. Çok anlamlı figürlerden oluşan bu bibloları merak edenler jeneriği daha dikkatli izleyebilir. Kim düşündüyse aklına sağlık.

Evladını kokladığını bir bilse

Bahar ve Efsun ile daha fazla zaman geçirmeye başlayan Hasret’in kaygısı bu bölüm oldukça çarpıcıydı. Mehmet Emir’i çağırıp, Efsun’da kendinden ve Mehmet Emir’den parçalar bulamadığını söylemesi, Bahar’ın kızları olduğunu düşünmesi dizide yeni bir konu açıyor. DNA testi bu konuyla ilgili endişelerin vitesini küçültse de, konu kapanmayacak gibi gözüküyor. Bizi merak ettirmeyi seviyorsunuz ya hani, bence devam edin, güzel oluyorsunuz.

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER