Evinize çat kapı biri gelse
ve sizi istemeye geldiğini söylese ne yapardınız?
Birileri, uygun olduğunu düşündüğü insanları birbirleriyle evlendirmek istiyor. Ya da biri, sizi uzaktan görüp
beğendiği için ailenizle konuşmak istiyor. Görücü usulü, Türk adetlerinin vazgeçilmez
evlen(dir)me yöntemlerinden biridir. Aileler görüşüp anlaşmıştır. Evlilik
kurumunu yürütecek bireylere tek söz hakkı kalmıştır: kabul etmek (!).
2014’ün bitmesine bir ay varken
“Böyle adetler kaldı mı ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Geçen haftaki yazımda “garp’lı
gibi yaşayıp, şark’lı gibi düşünmek”ten bahsetmiştim. Demek istediklerimin bir
tanesi de bu idi. Görücü usulü evlilik katmanlı bir konudur. Sosyolojik ve
psikolojik boyutları enine ve boyuna uzun uzaya tartışılır. Evet, hâlâ
günümüzde İstanbul il sınırını aştığımızda bu tür gerçekler ne yazık ki
(hatta İstanbul’da da) var; insanlık var olduğu sürece de devam edecek. Kimi
rivayetlere göre birbirlerini tanımadan, yani görücü usulü ile evlenenlerin
evlilikleri uzun sürüyormuş. Bazı verilere göre ise şiddetin ve mutsuzluğun
temel nedenlerinden biri görücü usulü ile yapılan evliliklermiş.
Evlilik sorumluluk gerektiren
bir kurumdur. Görünmeyen ama bireylerin, elini -kolunu bağlayan kaideleri
vardır. Kadın ve erkeğin uyması ve yerine getirmesi gereken
yükümlülükleri mevcuttur. Bu tür sorumlulukları yerine getirirken çevrenin isteklerine uymak zorundasındır. Ve ardı arkası asla
kesilmeyecek klişelerin yağmuruna tutulursun. Nasıl yaşayacağın onlara
bağlıdır. Bazen ağzınla kuş tutsan, yaranamazsın. Dedikodu çetesi hiç
anlamadığın bir anda etrafını çeviriverir. Bütün bu olaylar yaşanırken
sevmediğin biriyle hayatını idame ettirmek, bir insanın kendine verebileceği en
büyük zarardır. Üstelik evlilik bir ya da iki yıl sürmesi planlanarak yola çıkılan bir şey değildir. Ömür boyu aynı
hayatı, aynı evi ve hatta aynı yatağı paylaşacağın kişiyi seçmektir. O kişi yeri geldiğinde sadece eşin değil,
arkadaşın, dostun, sevincini ya da acını paylaşabileceğin biri de olacaktır. Biraz
önce ifade etmiş olduğum bütün sıfatlara yalnızca sevebildiğin insan karşılık
verecektir, bana göre...
Hastasıyız Ömer Bey!
Güllerin Savaşı’nın
bu akşamki bölümüne gelecek olursam Ömer, Gülru ile Akif Bey’i baş başa yemek
yerken gördüğü için bozuldu. Ömer, biraz önceki manzarayı görmemiş gibi
restoranın bar bölümüne geçti. Yakışıklı, başarılı ve sosyetik cerrahımız
yalnız olacak da etrafı boş mu kalacak? Tabii ki hayır! Anında sağı, solu avlarla
doldu. Gülru’ya olan kızgınlığının yanı sıra, Akif Bey’e olan kıskançlık
duygusunun da birleşmesiyle Ömer sarhoş olmaya dünden hazırdı. Tesadüfe bakın
ki New York’taki arkadaşlarından biriyle karşılaştı. Kızlar tam bir Kazanovaydı
ama bu kadının tamamen gözü dönmüştü. Bir an “Bunu da mı Gülfem yolladı?” diye
düşündüm. Ömer, kibrit çaksan havalanacak durumundayken bile Gülru’ya o kadar âşık
ki kadının kışkırtmalarına karşılık vermedi. Bu tutumuyla beni, aşkına daha çok
inandırdı. Bir adam yalnızca çok sevdiği zaman başka kimseyi gözü görmez.
Özcan Bey oğlumuz (Cihan, Mert ve Ömer'den sonra üçüncü taliplimiz)
'Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek' tam da bu kareye karşılık geliyor.
Gülru, Ömer’i karşısında
gördüğü için hem şaşkındı hem de mahcup. Ömer’in yanlış anlamasından korktu.
Arkasından gitmek istedi, fakat Akif Bey bir şekilde izin vermedi. Yemek çıkışında ise
Ömer’le kadını dip dibe görünce kıskandı. O bu duygular içinde evin
yolunu tutmuşken, Gülru’yu evde bir sürpriz bekliyordu. Babasının bir tanıdığı,
aynı zamanda Gülfem’in de atölyesinde çalışan Özcan oğlumuz (!) Gülru kızımızı
pek beğenmiş ve Salih Efendi’nin de izni üzerine istemeye gelmek istiyor(muş).
Haber, Yonca sayesinde tez zamanda duyuldu. Gülfem de aklı sıra Yonca’ya “Bazı
şeyler herkese söylenmez.” gibisinden laf dokundurdu. Hoş, söylese ne olacak?
Yonca intikam ve kıskançlık hırsıyla yanıp tutuşurken Gülfem’in söyledikleri
bir kulağından girip diğerinden çıktı.
Yonca her zamanki gibi dedektifçilik oyunu ile meşgul.
Çiçek, Taner’i ehlileştirdi.
Ehlileştirmekle kalmayıp sevgiye olan inancını da yeşertti. Bir insanı yanlışken
doğru yapabilmek cesaret ister. Başlarda düzelmez, adam olmaz zannedersin ama
emek verdiğin müddetçe karşılığını zaman içinde alırsın. Burada inanmak
önemlidir. İnanırsan başarabilirsin de... Ama Yonca, Çiçek ile Taner’in ayağına
daha çok dolanacak. Şimdilik karşılıklı tehditle susuyor. Yonca’nın gözünü
korkutabilir mi? Hiç sanmıyorum.
Gülfem, bu defa avını Ömer'in listesinden arıyor.
Reklamın iyisi, kötüsü olmaz..
Siz siz olun, Gülfem gibi
kadınların görüş alanına girmeyin. O kadar tehlikeli ki, bazen yaptıkları
acımasızca geliyor. Tamam, burada haklı dediğim yerde bir kurnazlığını bulup
türlü oyunlar çevirerek hâkimiyetin onda olmasını istiyor. Gülfem, Yonca’dan Ömer’in
son birkaç ayda yapmış olduğu meme operasyonların tam listesini istedi. Cihan’a
nasıl Duygu’yu bulduysa, Ömer için de dişine göre olan Seda’yı buldu. O yetmiyormuş
gibi Akif Bey’in Polonezköy’deki otelinin dekor-restorasyonu için saman
altından Gülru’yu görevlendirdi. Bu arada Ömer de, Akif Bey için boş durmadı ve
ağabeyi Şevket’in çapkınlık arkadaşı olduğunu öğendi. Gülfem bu sana. Bir
şekilde Ömer’i kandırıp Polonezköy’deki mekâna gittiler. Gülfem, Akif’in ileri
düzeyde çapkın olmasından yararlanarak Ömer’in Gülru’dan şüphelenmesini
sağladı. Akif çapkınlığının yanı sıra bağımlılığı olan biri de. Tozun vermiş
olduğu özgüven ile Gülru’yu taciz etmeye kalktı. İnanın bundan sonra olacakları
sizler gibi ben de kestiremiyorum.