Fedai cariyenin efendisi Gülbahar Sultan’a gelince, Sibel Taşçıoğlu kadroya dahil olur olmaz diziye hemen bir lezzet getirdi diyebilirim. Gülbahar Sultan sarayın şimdiye kadar gördüğü en entrikacı, en yalan dolan sultan olma konusunda herkeslere fark atacak gibi görünüyor. Daha saraya adım atar atmaz kumpaslara başlamalar, hanedanlığın erkek evlatlarını birbirine düşürebilmek için numaradan ayılıp bayılmaklar, sahte olduğu her halinden belli olmasına rağmen nefret ettiklerinin yanlarında dolanıp gülücük dağıtmaklar…Siz deyin Yeşilçam filmlerinin kötü kadınları, ben diyeyim Latin telenovelalarının kötü kadınları, ne isterseniz var. Var da, aslında ortada biraz yapay bir durum da var.
 
Sibel Taşçıoğlu’nun karakteri kendisinden istenildiği şekilde canlandırdığına eminim, kendisini izlemek de gayet keyifli ama karakterin yazılmasından kaynaklı olduğunu sanıyorum çok karikatür, çok göstere göstere kötü kadın olan bir Gülbahar Sultan yaratılmış gibi. Kösem Sultan bölümün sonlarına doğru “o masum yüzünle herkesi kandırabilirsin ama beni asla” diyerek kendisini saraydan yollamaya çalıştı ama Gülbahar Sultan’a bir kere bakan herkes zaten kadının ne mal olduğunu kolaylıkla anlar. 

Aksini düşünebilmek için ancak Şehzade Bayezid gibi anasına laf kondurmayacak ve ne hikmetse tam doğru zamanda doğru yerde bulunup sahte bayılmalara tanık olabilecek klasik bir erkek evlat olmak lazım. Yaratılmak istenen karakter tam da göründüğü gibi basbayağı çirkef bir sultansa sorun yok ama değilse daha sinsi, daha kaliteli bir Gülbahar Sultan, Kösem Sultan’a daha layık bir düşman olur bence.
 
Önümüzdeki hafta yayınlanacak olan 6. bölümün fragmanından gördüğümüz kadarıyla kendisi sarayda kalmanın yolunu Şehzade Kasım sayesinde bulmuş gibi görünüyor. Abisinin haremindeki bir cariyeyle işi pişirip hatunun istenmeyen gebelik yaşaması durumu yüzünden karalar bağlayarak panikleyen Kasım son derece akıllıca bir iş yaparak çözümü cariyeyle tekrar yatağa girmekte bulunca, kendi dairesine destursuz girilince terör estiren ama kimsenin mahremine saygı göstermeyerek istediği odaya destursuz dalma özgürlüğü bulunan validesi tarafından basıldı malum.
 
Tıpkı ablası Atike Sultan gibi o da tamamen hormonlarının esiri olmuş gibi görünüyor, anlamsız işler yapmakla meşgul. Bu kadar da aklı beş karış havada bir şehzade olmasını beklememiştim açıkçası. Sırf Gülbahar Sultan’ın sarayda kalmasına bir bahane yaratabilmek için böyle kolaya kaçmalar olmasa daha iyi olacak. Bir de tabii bölüm boyunca sık sık yaşandığı gibi herkes tam doğru zamanda doğru yerlerde bulunup bir şeylere tanık olmasa.
 
Sezon başlarken Silahtar Ağa karakterinden çok umutluydum ama açıkçası geçtiğimiz sezonun ilk bölümünde Mehmet Kurtuluş’un sadece beş dakika içinde Derviş Ağa’dan yaratmış olduğu müthiş karakterin zerresi kadarı bile yaratılamadı beş bölümdür. Caner Cindoruk kadınları yakıp kül eden yakışıklı Has Odabaşı olması haricinde bence hiçbir şekilde etkili kullanılamıyor. Bir hikayesi, bir olayı yok mudur yani bu adamın? Neyin nesidir, kimin fesidir?
 
Halbuki Kemankeş Mustafa, hakkında en az Silahtar kadar az şey bilmemize rağmen ekranda göründüğü kadarıyla çok daha takip edilesi bir karakter olabildi. Bence yine beş bölümdür zerrece yaratılamayan, hâlâ son derece beyhude bir çaba olarak gördüğüm 4. Murad- Farya aşkının aksine Kösem Sultan ile arasında oluşan romantizm de yine sadece iki bölümde çok daha doğal bir şekilde işlenip kanlı canlı karşımıza dikiliverdi mesela. Artık Silahtar’dan da etkili bir karakter oluşmasını bekliyorum. RTÜK korkusundan üstündekileri bile çıkardığını göremediğimiz birbirinden heyecanlı (!) halvet sahnelerini izlemektense hikayesine odaklanalım bence.


Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER