Şaka bir yana, ben Asu’nun Kemal’in peşinden koşmasından son
derece bunalmış olsam da, onun Kemal’e ölesiye aşık olduğu da bir gerçek. Bu
takıntılı sevgisinin boyutu da Kemal’e bu denli zarar verecek noktaya
gelmemişti. Hatta şantajcı kimliğiyle Kemal ve Nihan’a yardım ettiği dahi
olmuştu. Peki sorarım size, insan bu kadar sevdiği, herhangi bir zarar
vermekten çekindiği birini hapse göndermek isteyen düşmanının eline, bunu
gerçekleştirecek kozu verir mi? Bu adam zaten bir yıl boyunca haksız yere hapis
yatmış. Şimdi onu aynı yalnızlığa ve mahrumiyete mahkum etmenin mantıklı bir
açıklaması var mı? Sırf kimliğini gizleme isteği beni buna ikna etmiyor.
Kemal’e aşkından, yıllardır hazırlandığı intikamı tam
manasıyla almaktan bile vazgeçen Asu’nun, kendi kimliği çıkmasın diye Kemal’e
bu kötülüğü yapması bence inandırıcı değil. Sinsidir filan ama Kemal’i bu
ölçüde satmaz. Emir’le işbirliği yapması son derece normal, lakin istediklerinin
tamamını eline, sadece kurusıkı tehditler savurarak vermesi de abes. O
flashbellekte Emir’in istediği tüm bilgilerin olmadığını, Asu’nun bir oyun
kurduğunu ummak istiyorum. Asu’ya bayıldığımdan ve beni hayal kırıklığına
uğratmasından kaynaklanmıyor bu isteğim tabii ki. Ancak Emir’e Kemal’i alt
edecek bir koz vermesi, karakter gelişimine uymayan bir tavır ve bu karakterin
bir defosu değil aksine yaması gibi duruyor.
Emir uzun zamandır Kemal’le girdiği savaşlardan yenik
çıkıyordu. Şimdiyse elinde dişe dokunur bir şey var. Her ne kadar Asu’nun yaptığını ona uygun bulmasam da, bu savaşın kızışması da hoşuma gidiyor. Ancak
dilerim ki bu savaş bal pamuğu Deniz’e sıçramaz. O bu hikayenin en masumu, ona
leke bulaşmasın. O melek, gönlüne girdiği iki erkeğin frene basmasını
sağlayacaksa ne âlâ. Ama Emir’in, Nihan’ı elinde tutma kozu, Kemal’in de
Nihan’dan uzak durma sebebi olacaksa, çocukları pistten alalım lütfen.
Çok tatlıyım dimi?^^ Maşallah deyin bana.
Ben birinci ihtimalin ağır basacağına inanmak istiyorum.
Buna dair elimdeki en önemli veri de bu bölüm itibariyle Emir’le Deniz’in
paylaştığı özel andır. Emir’in içinde bir yerlerde sevmeye başladığı, ancak
sevdiğini inkar ettiği Deniz’le iletişimi benim hep yüreğimin bir köşesini sızlatıyor.
Birileri Emir’e doğru sevmeyi öğretebilse, yani içindeki sevme potansiyelini
doğru kanalize edebilse, Emir’den aslında iyi baba da olurdu. Çünkü Galip
Kozcuoğlu sağ olsun, ona nasıl bir baba "olunmaması" gerektiğini çok iyi öğretti.
Tabii ki o çocuğun sevdiği ve kendisini de seven bir kadından (Bu iki özellik
de aynı kadında toplanmalı.) olması kaydıyla.
Öte yandan, Emir ve Deniz sahnelerini izledikçe bunlardan
mahrum kalan Kemal de benim yüreğimi çok sızlatıyor. İnsanın sevdiği kadından çocuğu
olmasının nasıl bir his olduğunu bilmeyen Emir’in, insanın sevdiği kadından çocuğu
olduğundan haberdar olmamasının nasıl bir his olduğunu düşünmesini hiç
beklemiyorum zaten. Onun yerine ben tahayyül etmeye çalışıyorum, lakin benim
tasavvurlarım, Kemal’in yaşayacaklarının yanında çok cılız kalıyor. Neyse,
yaşanacakları biraz da, damla damla yüreğine dolan Deniz’i hâlâ kendine
saklayıp içine yara eden Fehime Hanım düşünsün. Bu arada, Deniz’in abuk subuk
ses çıkartma çabaları sırasında Emir’e baba demiş olmasını da kabullenemiyorum.
Çocuk o, ağzında bir şeyler gevelemiştir. Ama ilk ve en dolu dolu baba hitabını
Kemal’in tez vakitte duymasını diliyorum.
Cebir ve bahane bulma konusunda zayıf olan Ayhan’ın
edebiyatı cidden 10 numara. Leyla ve Ayhan’ın, çanta bulma ve Zonguldak
maceraları eğlenceliydi. Bunun dışında sözden, laftan, ağır hakaretten,
yoksunluk nöbetlerinden, tehditten ve türevlerinden anlamayan Zeynep’le
Nihan’ın yüzleşme sahnesini de çok beğendim. Duygusu çok yüksek bir andı ve ben
bir ara Nihan cidden Zeynep’in nefesini kesecek diye korktum.
Şükür ki Nihan ve Kemal, bu mevsimde Rumeli Kavağı’nda
donmadan ihanetin anatomisini birlikte çıkardılar. Kemal Asu’ya bir dost olarak
güveniyordu ve onun tarafından hançerlenmek canını acıttı. Tedavisini de Nihan
yapsa ya…
*Taht kurmuşsun kalbime, Esengül