...
Bırak beni ne olur
Burada bitsin şarkımız
Zamanla unutulur
Yarım kalan aşkımız
Bırak boş kalsın elim
Yol yakınken dönelim
Arkadaşım ol yeter
Böylesi daha güzel
Hayatına biri girer ve kapı
aralığından içeri sızı verir. Ürkersin. Gelecekte yaşayacaklarından korkarsın.
O, senin için yanlıştır. Gözünün ucuyla bile bakmak günahtır. Her seferinde
O’na bağlanmamak için kaçarsın. Bilemezsin ki tutulduğunu… Zaman geçtikçe
içinde tuhaf şeyler hissedersin. Âşık olduğunu anlarsın. Birine, O’nu unutmak
için söz verirsin; ama yüreğine söz geçiremezsin. Pes edersin ve imkânsız olan
aşkını sahibine teslim edersin. Birden dünya’nın en mutlu insanı oluverirsin.
Kalbin bir anda sahibini bulur. Her şey yolunda giderken önündeki hendekler
boyunu aşmaya başlar. Herkes taraf olmuştur. Aksilikler peşini bırakmaz. Yine
birilerine söz verir, aşkından vazgeçmek zorunda kalırsın. Başkaları mutsuz ve
huzursuz olacağına, kendimi feda edip aşkımı içime gömerim dersin. Bu acı içine
kor gibi düşer. Zaman ile geçeceğini sanırsın, fakat yaran gittikçe derinleşir.
Her soluk alışında ciğerlerine çektiğin oksijen yaranı bir kez daha yakar.
“Önce şeref, sonra hayat.”
Schiller
Evet, Gülru ile Ömer’i
öpüşürken gören Salih Efendi idi. Ayağının tozuyla böyle bir olaya şahit olması
talihsizlik oldu. Bizler Türkiye’de doğup yetiştik. Belirli örf, ananelerimiz
var. Her zaman garp’ı örnek almaya çalışsak da, tohumu-muzdan beri bize işlenen
kod şark’lı gibi düşünüp, yaşamak. Ekstrem durumlar olmadıkça genelin algısı bu
şekilde devam etmektedir. Toplumda dışlanmak istemiyorsan ahlaklı olmak
zorundasın. Adın çıkacağına canın çıksın! Bu düşüncenin devamında Salih Efendi,
Gülru’ya ağır sözler söyledi. Anlamadan, dinlemeden infazını kesti. Çünkü
işittiklerine değil, gördüklerine inanıyordu.
Seninle olmuyor, sensiz de
yapamıyorum.
Gülru, son yaşanan olaylardan
ve babasının bu olaylara olan tepkisinden kaynaklı olarak Ömer’e ayrılmak
istediğini söyledi. Ömer ne söylese artık faydası yoktu. Yüreğinin sesini
babası için kısmaya kararlıydı. Araf’taki durumuna bir dur demenin zamanı
geldiğine inanıyordu. Gülru’nun çaresizliğine karşı Ömer, ikinci defa evlenme teklifinde bulundu. İki bekâr insan olarak bu kararı vermek haklarıydı. "Başkaları cehennemdir Gülru, hayatı paylaşacak olan biziz." diyerek de bu konuda kararlılığını ortaya koydu. Ömer, ne dediyse Gülru’yu ikna edemedi ve en sonunda O da pes etti. Liseli aşıklar gibi aşkını gizli kapaklı yaşamak istemiyordu. Ömer’in de kendine ve çevresindekilere karşı bir duruşu var. Bu tür durumlar kişiliğine ters geliyordu. Ve Gülru, “hoşça kal…” diyerek ilişkilerinin çaresizliğine son verdi. Peki, hoşça
kal demek Gülru ve Ömer aşkı için bir son mudur? Her şey bu iki kelimeye mi
bağlıdır? Eğer gönlünce vazgeçmediysen, “hoşça kal”lar yeniden görüşebilmenin
umududur. Seni unutmayacağım diyebilmektir. Umarım bu aşk burada bitmemiştir.

Ben, sizin ne kadar gururlu
olduğunuzu bilirim. Size sormadan asla böyle bir şey yapmam.
Salih Efendi, kefalet
parasını Gülfem’in değil de Ömer’in ödediğini duyunca yine sinirlerine hâkim
olamadı ve Gülru’yu suçladı. Ama bu defa, kefalet parasını Ömer’in ödediğinden
Gülru’nun dahi haberi yoktu. Gülfem ise her zamanki gibi durumu lehine çekmeyi
başardı. Salih Efendi’yi çok iyi tanıyordu ve bu şekilde davranırsa kendisine
karşı vefa borcunu arttıracağını biliyordu. Evet, Salih Efendi gururlu bir
adam. Kimsede hakkı kalsın, borcu olsun istemiyor. Kısacası Gülfem, Salih
Efendi’yi can elinden vurdu. Böylece istediğini elde edeceğini biliyordu. Bir
şekilde 200 bin liralık çeki kabul etti. Önce evine gitti, fakat Cahide
Hanım’ın hışmına uğradı. O yetmezmiş gibi Yonca olayını öğreniyordu. Bana kalsa
öğrense iyi olacaktı. Demek ki daha zamanı gelmemiş. Sonra hastaneye gitti ve
çeki sahibine teslim etti. Tabii ki de Ömer, Gülfem’in başının altından çıktığı
anladı. Soluğu yanında almak istedi, fakat Gülfem Hanım oyun peşinde olduğu
için huzuruna kabul etmesi hemen gerçekleşmedi.

Eğer Gülfem Hanım’a bir şey
olursa seninle birlikte bu müştemilatı yakarım. Yakarım!
Halide'cim şimdiden kendine bir mezar kazsan iyi olacak.
Halide şu ana kadar yaptığı
bütün patavatsızlıklara kat çıktı. Cihan’a, Gülru ile Ömer arasında geçenleri,
bahçede öpüşürken yakalandıklarını, bütün bunların sonucunda Gülfem’in kalbi
ile yaşadığı sorunu, kısaca her şeyi yumurtladı. Gülfem, Yonca’nın hastaneden
çaldığı son ilacı da vücuduna enjekte ettikten sonra, tekrardan fenalaştı. Bu
defa olanlara Cihan da şahit oldu, fakat benim aklımı kurcalayan soru gittikçe
sonucu vermeye başladı. Geçen haftaki yazımda da belirttiğim üzere Halide’nin,
Gülfem’e karşı zaafına anlam veremiyorum. Bu kadar endişelenmesi
ve Gülru'ya tehditler savurmasının illaki bir anlamı olmalı. Neden Cihan’a değil
de Gülfem’e? Gelecek bölümlerde bu konu ile ilgili aydınlanacağımızı
düşünüyorum.
Yüzüne yumruk yemeden
herkesin bir planı vardır. Umarım yüzüne yumruk yemezsin.
Gülfem, hain planlarını
Ömer’in ve Gülru’nun yörüngesine sokmayı başardı. Gülru’nun ağzına bir parmak
bal çalarak “özel” arkadaşının aklına sokmayı, Ömer’in de bu durumdan rahatsız
olup şüphe duymasını sağladı. Gülfem Sipahi markasını hafife almamalıyız. Bir
başak burcu kadını olarak oyununu ustalıkla oynar. Zekâsını hafife almak hata
olur. Bunun yanı sıra Cahide’nin söylediğine hak verdim. Oyuna kendini fazla
kaptırıp gerçekleri görmediği sürece farkında olmadan kendi sonunu hazırlamış
olacaktır.
"Salih baba olan oldu ama O da, benim babamdı."
Salih Efendi, mahallede Mert’i
gördü ve kendimizi birden deniz kenarındaki bir çay bahçesinde bulduk. Recep
Efendi’nin ölümü üzerine aralarında dokunaklı bir konuşma geçti. Mert’in, “İt
derdi, eşek oğlu eşek derdi ama babaydı.” türevindeki konuşması Salih Efendi’yi
etkiledi. Mert, Salih Efendi ile konuşmasından sonra Gülru’yla buluştu. İlk
defa fikir ayrılığına düşmeden, tartışmadan, birbirlerini anlayarak konuştular.
Gülru’dan bir şans daha istedi. Hatta arkadaş olma teklifinde bile bulundu!
Sizce ne kadar etkili olmuştur bilmem ama ben, etkilendim. Bütün bunları
söylerken samimiydi. Tabii Mert bu, yine de güven olmaz.
Kadehin içinde,
denizde olduğundan daha çok insan boğulmuştur.
Hadi bakalım Ömer Bey, sükunetini koruyabilecek misin?
Gülfem’in oyunlarıyla Gülru
ve Akif Bey baş başa kaldı. Gülfem’in otel işine girmesi de, Akif Bey’le flörtüz
yaklaşımları da Gülru ile Ömer’i birbirinden uzaklaştırmaktı. Yoksa Gülfem,
Gülru’ya günahını bile vermez. Akif Bey de, çapkınlığı ile nam salmış biri
olarak Ömer’e güçlü bir rakipti. Gülru ile Akif Bey’i, o halde gören Ömer’in
tavrını merak ediyorum. Galiba sorularımın cevabını alabilmem için bir hafta
beklemem gerekecek.
Yazımı başından sonuna kadar
sıkılmadan okuduğunuz için teşekkür ederim. :)
Mortis