Son
üç bölümdür aşk üzerine ne çok şey paylaştım sizlerle?
Dünyada
hiçbir sorun olmasa, sadece aşk olsa, yine de savaş olurdu – ki bu dizide tam
manasıyla öyle oldu. Ferhad, Şirin’i için dağı deldi. Kerem, Aslı’sını bulmak ümidiyle
yollara düştü. Kays, Leylâ’sına kavuşmak için Mecnun olup, çöllere düştü. Bir de
padişahın kızı Zühre ile vezirin oğlu Tahir var. Aşkları uğruna yapabilecekleri
her şeyi yapmamışlar mıdır? Deli de olmuşlardır, divane de…
Gülru
ve Ömer daha yolun çok başında. Onlarınki de imkânsız aşk. Severken iki kişisin
de, ya sonra? Arkandaki kocaman orduyu görmeyi verirsin. Akıl ve mantık, yerini
kalp çarpıntısı ve heyecana bırakmıştır. Gözlerin kör, dilin lâl olur. Ayakların
kesilir yerden ama arabozucu biri vardır. Hoop, indiriverir totonun üzerine.
Kalakalırsın öyle. Burada da başta Gülfem olmak üzere intikam ateşiyle yanıp
tutuşan birçok karakter var.
Derdest olan Gülru'nun o an için yapacağı şey bağırmaktı.
Mert,
insülin iğnesini kendine sapladı. Gülru, hastane odasında bu anı hatırlarken
acı çekiyordu. Gece kâbusu oldu. Her ne yaşanırsa yaşansın Ömer’den de
vazgeçmeyecekti. Gülru cephesinde bunlar yaşanırken, ailesi ve Cihan merak
içinde ondan gelecek haberi bekliyordu. Bekledikleri haber Ömer’den geldi. Derin
bir “oh” çektiler.
Bu kare size başka başka şeyler çağrıştırabilir, fakat Cihan ve Gülfem, Gülru'nun yolunu gözlüyordu.
Mübarek cv değil de casting ajans formu
Bu
bölüm en çok Cihan’a üzüldüm. O kadar üzüldüm ki sarılmak istedim. Karşılıksız
bir aşka sahip ve ne yazık ki çevresindeki kişiler tarafından ciddiye
alınmıyor. Ablasından maddi olarak ilk defa bir şey istedi; gömlek. En son
babası almış. Tek bir hayali var, o da Gülru’ya güzel görünmek. Artık çaresiz
bir şekilde camdan bakarak eve gelişini izlemek istemiyor. Derdine çare olup,
elinden tutmak istiyor. Gülfem de, Cihan’ın bu saplantısından uzaklaşabilmesi
için istediği gömleğin dışında, ona özel bir yardımcı buldu. Belki ilgisi
kayar! Cihan, Gülfem’in bu davranışını fark ettiği zaman, o kızı kat'iyen
yanında istemeyecektir. Şimdilik kızın gelmesine ses çıkarmadı.
İlk öpücük...
Ve Gülfem mektubu okudu. Ağlarken bile nasıl intikam alacağını düşünüyor.
Ertesi
gün Gülru’nun doğum günüymüş. Bölümde tam olarak tarih belirtmediler, fakat muhtemelen
Gülru akrep burcu. Bu da kulağımızın bir köşesine küpe olsun. Gülru, Ömer’e
daha önce hiç Bodrum’a gitmediğini, yalnızca televizyondan gördüğünü söyledi.
Ömer Bey’imiz de bu bilgiyi güzelce fırsata dönüştürdü. Özel uçağıyla yarım
günlüğüne küçük kaçamak yaptılar. Bence de iyi oldu. Özellikle su altı
sahnelerini çok beğendim. Güzel de çekmişler. Gözümüz, gönlümüz açıldı.
Mert
“adam” olmak için döndü dolaştı ve kürkçü dükkânına, yani Gülfem’e geri döndü.
Zengin olacakmış, çok para kazanacakmış. Sonra da Gülru ona dönecekmiş. Evet,
Gülru, Ömer’e zengin olduğu ve Hekimoğlu soyadını (ne Hekimoğlu’ymuş? Alt
tarafı üç kuşak öncesindeki baytara dayanıyor!) taşıdığı için gönlünü kaptırdı.
Gülru, “Sorun sensin. Hayatın boyunca elde edemediklerini benden çıkardın.”
demekle haklıydı. Saç kestirmekle ve görüntü (argoda faça diyoruz!) değiştirmekle
ne adam olunur, ne de gönlü zengin. Ha, bunu da böyle bil Mert. Bakalım bu
kararı ne kadar sürecek?
Bu kadar bekleyecek ne vardı be adam!
Mert
ile babası ilk ve son defa baba – oğul oldular. Mert’in bile bile canına kast
etmek istemesi, Recep Efendi’yi kendi dilince insafa getirdi. Gülfem’in
yaptırdığı gazete haberini Mert’in analığı Naciye Hanım’ın görmesi işleri
çığırından çıkarmaya yetti. Soluğu Salih Efendi’lerde alan Recep Efendi, çıkan
tartışmanın sonucunda öldü. Recep Efendi, Salih Efendi’nin başına iş açacaktı
da böylesini inanın düşünmemiştim. Hafta bir seri karakol ve cenaze – mezarlık
sahnesi izleyebiliriz. Hazırlıklı olun derim.
Herkes layık olduğu sonu yaşar.
Enver
Sipahi’nin ölümünü saymazsak Gül’lerin Savaşı’nda ilk ölüm yaşandı. Bundan
sonra sıra kimde olacak merak ediyorum. Yazımı
sonuna kadar sıkılmadan okuduğunuz için teşekkür ederim…
Mortis