Kiralık Aşk: Mutluluk iksiri
<3
Ruhumuzun en derin yaraları affetmekle iyileşir, der Kemal Sayar. Pek de haklıdır benim gönlümde . Affetmenin hafifleştirici ve huzur verici gücü, insanın bir kere farkına vardığı zaman vazgeçemeyeceği bir his. Hem gece başımızı yastığa koymanın akabinde gelen o tuhaflıklar silsilesinde affeden taraf olmak mışıl mışıl bir uykunun da anahtarı..  Şükür ki Ömer İplikçi kendini affeden olmanın sıcacık kollarına bıraktı. Bu saatten sonra her şeyi unuttu mu, unutmamalı mı, ya da ne yapmalı karışmayacağım.  Çünkü onu çok seven bir takım kişiler gibi ben de "Ne karar verdiyse doğrudan şaşmayacağını" biliyorum. Olası bir mutluluk iksiri yerine sert kahve tercih edecek olan, ayakkabısının altını bile temiz tutan, bu buz şelalesi adam nasıl oldu da yüce gönüllü oldu ki dersiniz? 

Hayatta tek bir doğru olduğuna, onun da "doğru ve dürsüt" olmak olduğuna inanan bir adam tanıyorum. Bu adam zamanın birinde, tanıdığı herkese öfkelendi, hem de çok.. Öyle uzak İrlanda diyarlarında da değil, burada bizim gezegende. Bu adam sinirlenmiş çünkü; dostu, ailesi bildiği herkes gözünün içine baka baka yalan söylemiş. Üstelik hayattaki tek amaçları bu yalanı sorunsuz bir şekilde devam ettirmek olmuş. Zaman anlamını yitirmiş, gelmiş geçmiş. Gerçekler gün yüzüne çıkmış. Bu öfkeli adam gerçekleri öğrenince öyle bir yıkılmış ki öfkesinin yerini hangi duyguya bırakacağına bile karar verememiş.  Durmuş. Bazen bataklıklara düştüğümüzde çılgınca çırpınmanın değil de, sakince beklemenin bizi yüzeye çıkartacağını bilerek, beklemiş.


Kahverengi kapıya veda vakti..

Hayat arkasından nelerin çıkacağını bilmediğiniz kapılardan oluşan çok uzun bir koridor. Ve bazen bazı kapıları kapatmak, vazgeçmek lazım. Yanlış anlaşılmasın, pes etmekten, korkak ya da yorgun olmaktan dolayı değil artık bize bir faydası olmadığı için kapatmak zorunda kalırız o kapıları.  Çünkü sevgili okur, zaman her ne kadar kendisini değersiz kılan şahane anlara kadar önemsiz bir detay olsa da akıp gidiyor. Ve o pek şahane anların peşinden gitmek için ruhumuzu, bizi yansıtan kapılara ihtiyacımız var.  O nedenle sevgili Sinyor, ruhunu yansıtmayan kahverengi kapıdan kurtulmanı ve meşhur kırmızı kapıya geçiş yapmanı,  Leprikon’ dan daha anlamlı bir mesaj olarak kabul ediyorum. Ruhuna iyi gelmeyen tüm kapıları kapat, içeriye sadece sevdiklerini al.

İçinde en ufak bir sevgi kırıntısı kalmadığını düşünen Ömer'i düşünüyorum. Kırıntının kocaman parçalar halinde sessizce beklediğini ilk nasıl fark etti acaba? Haklı olmanın üstünlüğünü bir kenara bırakıp huzurlu olmaya tam olarak hangi an karar verdi acaba? Merak ve endişe soslu güzel bir pakette sunulan Leprikon dikiz aynalı arabasında mı? Ya da İtalya sokaklarında serserilik yaparken mi? Kim bilir belki de tıpkı Pamir'e karşı yumuşamasını sağlayan anılar gibi, geçmişe dair şahane bir anı anımsadığı anda.. Ne olursa olsun, öfkeyi alevlendirmek, ateşin altını açmak en kolayı olacaktı Ömer için. Zor olan tutunacak bir dal bulmak. Mutsuzluklara, kırgınlıklara konsantre ama kendini haklı gören bir adam olmaktansa içindeki mutluluğu bulup, ona tutunmak ve affetmek zorlu ama en şahane olanı. "Neyse ne, yaşıyoruz" deme, sinyor.  Yaşıyorsun. Şükür ki hala nefesini kesecek şahane anların peşinde koşacak kadar yaşıyorsun. Hem de baya güzel yaşıyorsun..


Yazı devam ediyor..


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER