Son dönemlerde sık sık karşımıza çıkan ikili. Aslında
insanoğlu yaradılışından beri hakimdir hayaller ve hayatlar. Oysa bugünlerde
biraz daha espri amaçlı kullanılmaktadır. Kıssadan hisse de diyebiliriz. İnsan
yaşadığı sürece çeşitli hayalleri sınırlandırmadan kurabilir ama hayat
karşısına bambaşka şekliyle çıkar. Beklemediğin anda beklemediğin bir olay ve
sen şok. Tıpkı Deniz’in büyük heveslerle Dombili Yiğit ile buluşmayı umduğu
gibi…
Her şey orada başladı ve taaaa bu zamana kadar geldi.
Şimdiyse ufak, beyaz yalanı çözülmez düğümler yapan İrem tarafından gerçekler acımasızca
ortaya çıkıyor. Gerçeklerin öğrenilmesini böyle hayal etmediğimi baştan söylemeliyim.
En azından gerçekleriCD ile elden ele vererek İrem’in açıklamasını hiç ama hiç
düşünmemiştim. Teknoloji her zaman iyi yönde işe yaramıyor işte. İrem
kendini iyi hissetmek, bir nebze vicdanını rahatlatmak adına kötülüklerine tam
gaz devam ediyor. Kimsenin onu gerçekten sevmediği hissini en yakın arkadaşının
sevdiğinden çıkarması benim sözlüğümde başka anlam taşımıyor. İrem gibi
insanlar çok fazla var. Koruyun, kollayın kendinizi. Nasıl mı var? Nasıl mı
koruyacaksınız? Aslında insan yaşamadan ders almıyor. Bazen tecrübelerinden
yararlanacağınız insanları dinleyin yeterli. İrem’in sorunu kendisiyle,
küçüklüğüyle, ailesiyle. Ezilmişliğinin vermiş olduğu buhran sonucu önüne çıkan
ilk fırsatta bıçağı Deniz’in sırtını sapladı ve şimdi de yavaş yavaş çeviriyor.
Acı çekmesini izlemek, kötü olduğunu bilmek mutlu ediyor ya da mutlu ettiğini
sanıyor. Ne de olsa onlar küçüklük arkadaşı. Yani henüz tam anlamıyla arkadaşlarını
seçme, doğru karar verme yaşlarında değilken tanışmışlar. Deniz hep iyi,
sevimli, temiz kalpli, sevecen olmuş. Belki İrem’in babası evlerinde sürekli
Deniz’i övüyordu. İrem bunun hırsını yıllarca içinde saklamış ve zamanı
geldiğinde tetiği çekti. Üzülen, kırılan, kötü olan Deniz oluyor. Gittikçe
omuzlarındaki yük arttı. Önce sahte intihar olayı, peşine deliler gibi Yiğit
sevdası. Deniz yine fedakâr, yine yapıcı. Oysa tek dileğim İrem’in artık kendi
aleminde olmasıydı. Ne kadar büyük isteklerim olmuş, hayat işte!

Bakışları bile sinsi ıyyyyy
Neşe ile beraber hareket etmesini de şu şekilde
açıklayabilirim. Bazen sonradan az buçuk tanıdığın insana içini dökmek
istersin. Belki yardım eder, belki ters teper. Çünkü başka açıklaması olamaz.
Otelde hiç mi arkadaşı yok İrem’in? Deniz olmasaymış ölürmüş o zaman. Bir de
ona yanlış yapıyor ya nasıl deli oluyorum öyle böyle değil. İrem kötü, İrem
yanlış, İrem hatalı, İrem %1000 kusurlu. Diyeceğim o ki İrem gibi olmayın.
Şeytan İrem çok konuşuldu, daha fazla kulakları çınlamasın.
O kadar dolu dolu 19. bölüm izledik ki her noktaya dokunmak istiyorum. Nokta demişken
en önemlisi gerçeklerdi. Hayalini kurdukları anlar ve elde kalan doğrular.
Yiğit’in hayali. Sevdiği kadın ve sevdiği şehir. İkisini bir araya alıp öylece
kalmak. Hayalini gördüğünde “Dur!” dedi Deniz’e çünkü beraber gidip
bakacaklardı gerçeğine. Deniz manzaralı evinden Deniz’i ile oturacaktı.
Kararını çoktan vermişti Yiğit. Çocukluk aşkı diye sandığı İrem’i terk etmiş,
asıl sevdiceğine kavuşmaya gün sayıyordu. Sürekli bir iş bahanesiyle onunla
beraber olmak istiyordu. Yoksa hepimiz bilmiyor muyduk tabloyu Yiğit’in tek
başına da alabileceğini? Kredinin çıkması için 7/24 Deniz Yiğit el ele olmak
şart değildi. Yalnız fırsatı kaçırmaması gerekiyordu. Tuna ona Deniz’in
kalbinin kimde olduğunu söylemişti bir kere. Belki de bilmeden Tuna aklına
sokmuştu Deniz’i. Yiğit sadece hoşlanıyordu belki de. (Sonuçta çocukluk aşkı
olduğunu bilmiyordu.) Artık kaçış yoktu. Deniz’i dört bir yerden sarmalıydı.
Öğrenmesi gerekti Deniz’in hislerini.
“Gözlerinin içine bakarak bana seni sevmiyorum dersen
Amerika’ya giderim.” dedi. Susmak kabul etmekti aşkı, sevdayı. Hayır cevabını
almadığı sürece Yiğit Balcı bırakmayacaktı. Ve gamzeli gülüşü hep bundan. Çünkü
Yiğit aşkla değişen adam, güzelleşen adam. Ofiste bile fark etmiyor musunuz
halini, tavrını? Gözüyle Deniz’i araması, her an içinin kıpır kıpır olması. Hep
aşktan, hep aşktan. Ve Yiğit Balcı’nın ev düzenliğine on puan. Buralarda hep
Gökhan Alkan dokunuşları varmış gibi hissediyorum.^^ Eeee zaten zıtlar
birbirini çekip, tamamlarmış. Deniz’in dağınıklığı (Kendi itiraf etti
hocam^.^), Yiğit’in titizliği tamamlayacak. Aynı şekilde Yiğit’in narinliğini
de Deniz’in el çabukluğu. Görmediniz mi hasta Go Flamingo ahalisini evlerden
toplarlarken hallerini. Yiğit herkese on adım uzaklıkta, Deniz ilk yardım
mübarek.^^ Go Flamingo ofisi derim de
içindekileri teğet mi geçerim? İşte ekip ruhu bu olmalıydı. Hepsi hasta usta,
öksür aksır işe getirildiler. Ekmeklerinin derdine düşüp üstlerine düşen görevi
başarıyla tamamladılar. Ayça’nın hakkını da yemeyelim. Neşe’nin hakkını da.
Özellikle Çağdaş’ın başarısı takdire şayan. Neden ekip işi? İşte hep bundan.
Bakın mesela krediyi vermek için gelen adam Çağdaş’ı görmese soracak mıydı?
Hayır. Personellerin hepsini tanıyor muydu? Hayır. 1 ya da 2 eksik olsalar adam
soru yağmuruna mı tutacaktı? Hayır. Tümüyle bir ekip isen herkesin bir rolü
vardır. Ve 1 kişi bile olmasa eksik olurlar. Haydaaaa Buket neredeydi? Yok yok
dizi başından beri görmedim de merak ettim. Ayça onun yerine gelmedi değil mi?
Yiğit Balcı geldiği için de kaçmadığına göre Buket’e ne yaptınız?

"Yiğit Bey beni bagaja koyarak kırdınız." By Çağdaş
Çağdaş’a değinmişken bir iki kelime de daha yazmazsam
içimde kalır. On numara, adamım Çağdaş. Gayet cool ve rahat. Kafası en relax
adam da o. Gayet de net. Böyle azıcık oynayıp ince nüansı yakalayan
karakterleri seviyorum. Gazi Bey. Aslında biizm onu ilk baştan Çaycı Gazi diye
tanıyıp sevdiğimiz adam. Valla özüne dönünce ayrı sempatik, ayrı samimi. İyi ki
memur geldi de eski halini gördük Gazi’nin. Nasıl sevindim, anlatamam. İçten
olunca ayrı seviliyorsun Gahraman Gazi.^^
Yazı devam ediyor...