Şimdi aşk zamanıdır*

"Sen el kadar bir kadınsındır, sabahlara kadar beyaz ve kirpikli. Bazı ağaçlara kapı komşu, bazı çiçeklerin andırdığı..."

Çocukluğuma dair hiç unutamadığım günlerden biri ailece pikniğe gittiğimiz gündü. Dokuz on yaşlarında filandım. Gitmeyi düşündüğümüz piknik yerini bulamamış hatta yolumuzu kaybetmiştik. Sonra öyle güzel bir ormana geldik, öyle şahane bir yerde üç beş kişiyle piknik yaptık ki, o günü hâlâ hafızamın en özel yerinde saklıyorum. Etrafta gürültü veya mangal kokuları filan yoktu. Bilindik piknik alanlarının uzağında, tam da “Ayşegül piknikte” gibi kitaplarda tarif edilen masalsı bir yerdi; yemyeşil bir orman, şırıl şırıl akan bir dere, güzel yemekler ve tabi ki eğlence… Yemekten sonra da yürüyüşe çıktık, böyle alabildiğine yeşil, çıt çıkmayan bir düzlükte sevinçle koşup yuvarlandığımı hatırlıyorum.

Sonra bu güzel günün anılarını bir kavanoza koyup ağzını sıkıca kapattık. Belki de o öyle korunaklı bir şekilde dursun diye, bir daha oraya hiç gitmedik. Ve ben yıllar sonra, bir dizi sayesinde o güzelim piknik alanına yeniden gideceğimi hayal dahi edemezdim. Geçen hafta aldığı ödülü hak ettiğini ispat edercesine komik, sevdiğini mikroplardan korumaya çalışma detayına kadar romantik bu bölüm sonunda, beni alıp o yemyeşil ovanın ortasına geri koymuşlar gibi geldi; kulağımda kuşların cıvıltısını duydum, yüzümde güneşin sıcaklığını ve yüreğimdeki o sonsuz coşkuyu yeniden hissettim. Yeni bir yola çıktığımızı 59.bölüm itibariyle anlamıştım ama varış noktamızın çocukluğumdaki kadar güzel bir yer olacağını ben bile tahmin etmemiştim.


Bölüm boyunca Kiralıkçılar (Temsili)

Mevsim bahar olunca
Aşk gönüle dolunca
Sevenler kavuşunca
Yaşamak ne güzel”*

Defne ve Ömer’in ayrı geçirdikleri bir senede dört mevsim yaşandı belki ama gönüllerindeki takvim hep, sulu kar yağan puslu bir kışta kaldı. Tramba’nın dilinden düşürmediği Ömer’in kışı tam olarak böyle bir şey değildi tabi ama Ömer, daha bile beterini yaşadı. Ömer’in Defnesi de aynı mevsimde debelendi durdu. Ama kışın sonu illa ki bahardır. Şu an için takvimler sonbaharı gösterse de onlar, bahtlarına gülerek doğan aşk güneşinin ısıttığı yürekleriyle, kendi takvimlerinde bir ilkbaharı yaşıyorlar. Çünkü insanın gönlüne aşk dolunca her mevsim bahar! Onların gönlündeki bahar sayesinde, gerçekten bir ilkbaharın başlangıcında izlediğimiz 39.bölümün estirdiği ılık havayı, sepya tonlarındaki bir sonbahar gününde yeniden hissetmek paha biçilemezdi.

Bazı duygular var ki kelimelere sığmaz.”* Orhan Baba böyle söylüyor, çok da doğru söylüyor. Bu bölüm, belki de üzerine bir şeyler yazmakta en çok zorlandığım bölüm oldu. Kaç defa bilgisayarın başına geçip daha iki satır bile yazamadan Defne’yle Ömer’in güzelliklerinde, birbirlerini anlamalarında kaldım belli değil. Çetrefilli durumlar, çok bilinmeyenli denklemler olduğu zaman onları izah etmek daha kolay oluyor aslında. Ama böylesine dingin, Defne ve Ömer’in kalbindeki ilkbahar sıcaklığını bana da geçiren bölümlerde ne yazacağımı bilemiyorum, duygularım bilindik kelimelere sığmıyor. Belki de bu sefer Defne, gözlerimi yaşartan o genç kız ve kralın masalıyla söylenebilecek her şeyi tükettiği için üstüne söyleyebilecek sözüm kalmadı.


Kral ve Kraliçe ^^

Hiç konuşmasalar genç kız bilirmiş kralın kalbinin hep doğru yerde durduğunu, ondan taraf olduğunu. Hissedermiş, bu yüzden hiç vazgeçmemiş tutmaktan elini, aşkla, sonsuz güvenle. Zamanla herkesten iyi tanımış genç kız kralı. Bir tek o anlar olmuş kralın halinden. Kırılgan ruhunu, çocuk kalbini bir tek ona göstermiş kral. Zaman geçtikçe konuşmalarına bile gerek kalmamış. Hiç konuşmadan, iletişim kurmadan anlayabilirlermiş birbirlerini. Çünkü kalpleri hep aynı yerde atıyormuş genç kızla kralın. Bu yüzden hiç vazgeçmemişler, ne aşktan ne de birbirlerinden…

Bu hikayenin bize en başından beri konuşma vaat etmediğini, Defne’yle Ömer’in aralarındaki özel bağ, ruh birliği ve ahenk sayesinde, konuşmadan bile birbirlerini anlayabildiklerini hep söyledim. Kimi zaman bizden bile gizli bir özel hayatlarının olmasına gönül koysam da, onları masalsı ve büyüleyici yapan şey de tam olarak bu; aynı yerde atan kalpleri sayesinde kurdukları özel iletişim hattı. Kelimeler çoğu kişi için aynı anlamı taşır. Birine sevincinizi veya üzüntünüzü anlattığınız zaman üç aşağı beş yukarı durumu kavrar ve bunun karşılığını verir size. Ancak bir kimsenin, Sezen Aksu’nun dediği gibi, gözlerinin arkasını, sözlerinin alt yazısını kalp diline çevirip okumak, dilinin altındaki baklayı hissetmek herkesin yapabileceği bir şey değil. Yalnızca bunu başarabilenler, masalda anlatıldığı gibi aşkın ahengini kaybetmeden, hep kaldıkları yerden, eksilmeden ve eskimeden birbirlerini yaşamaya devam edebilirler.

Yazı devam ediyor…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER