Mahir sen iyi birisin
Bakmayın siz onun böyle sert haline aslında çok iyi biridir.
Bu dizide bir “sekiz” takıntısı var. Benimse “beş” takıntım var. Bir şey “bir”den fazlaysa “beş”tir benim için. Saat hep beştir mesela; yüksek bir sayıdan, abartarak bahsetmek istediğimde ise seksen beş tercihimdir. Tesadüfe bakın ki seksen beşinci bölümdeyiz. Yani desem ki; zaten tam seksen beş bölümdür Mahir iyi bir insan, ondan kabadayı olmaz diye diye bir hal oldum, hem mübalağa sanatını konuşturmuş olacağım hem de tam doğru sayının üzerine basmış olacağım.

Doğru sözü kim söylüyorsa söylesin doğrudur. Nasıl da söyledi Belgin “sen iyisin” sanki bir noksandan bahseder gibi; Mahir’in kurmaya çalıştığı düzeni bir sözüyle yıktı. Demek ki görünmeyen gerçekleri yalnız Mahir görmüyormuş.  Mahir kimseyi öldürmez, bile bile kimsenin canını yakmaz, güçsüzün, mağdurun yanında olur. Mahir iyi bir insandır; hem de beş dakika önce gözünü kırpmadan adam öldüren bir kadını, yaklaşan arabadan gelebilecek tehlikeye karşı korumak için önüne çıkacak kadar iyi. Belgin feleğin çemberinden geçmiş, aklını kullanarak kendine kurtlar sofrasında yer edinmiş bir kadın. İyi ya da kötü, akıllı insanları severim. Akıllı kadınları daha çok severim. Belgin akıllı bir kadın. Evet, Feride’nin üzülmesine sebep oldu. Korkarım ki daha da olacak. Lakin görünen o ki sonunda o da Mahir mağduru olacak hatta belki de sonu Mahir yüzünden olacak.

Nazif Babam bakma öyle Mahir'e. Hasta babasını nasıl yalnız bıraksın?

Kara ailesinin erkeklerinde bir şey var. Efsunlu mudurlar nedir? Vurulanı da, bıçaklananı da, kalp krizi geçireni de, genci de, yaşlısı da iki günden fazla hastanede kalmıyor. Ölümlerden de dönseler bir bakıyoruz iki güne dipçik gibi ayaktalar. Maşallah diyelim de birine daha bir şey olmasını kaldıramayız zira. Hele Nazif Baba’ya bir şey olmasına hiç dayanamayız. O bize nasıl yüce gönüllü olunur onu öğretiyor. Kızının yanlışını görüp; bu yüzden kalp krizi geçirdiği halde yine de yüzüne vurmadan ama bağzı babalar gibi arkasından da iş çevirmeden, nasıl düzeltmeye çalışıyor her şeyi. Kara ailesinin başından eksik olmasın inşallah.

Yalnız bu bölüm de ne yanlış insanlar ne doğru laflar ettiler, helal olsun. Yasin’i diyorum; çok da yanlış biri sayılmaz ama nerden baksak Feride hala onun geçen bölümlerde Mahir’e verdiği aklın üzüntüsünü çekiyor. Fakat bu bölümde yediği kazığın etkisinden mi, alkolün tesir etmesinden mi, bilmiyorum baya doğru yerlere parmak bastı. Mahir’i perişan eden, odalara kapatıp ağlatan konuşmasıyla olsun, daha önce de başarmıştınız yine Feride ile bir ekip olun dediği konuşmasıyla olsun gözüme girdi. Songül’ün arkasından iş çevirme durumunu da kalbinin acısına veriyorum artık. Ayten zaten başlamıştı bizi şaşırtmaya, bu bölümde de maşallah hem kendi işini gördü hem Feride’yi teselli etti hem de Mahir’e gitti ayarı verdi. Bu bölümün joker karakteriydi vallahi.

Mutluymuş gibi görünmeye çalışma Feride. Nazif Baba senin kalbini görüyor zaten.

Ağlama be güzelim! Ağlamaktan göz pınarların kurudu vallahi.

Asıl konuya dönmemiz gerekirse, yani ayrılığa. Zaten seksen beş bölümdür hep bir ayrılık hali yok mu? Tabii ki sevdaya dahil olan ayrılık halinden bahsediyorum. Ayrılık yalnızca Feride’nin gitmesi değildir ki; Mahir de kaldığı için ayrılmış oluyor. Yani onlar ayrı düşüyorlar, biz Feride’ye ayrı Mahir’e ayrı üzülüyoruz. Elbette Feride’ye bir parça daha fazla üzülüyor olabilirim... Çünkü Mahir maşallah duygularını pek güzel saklayabiliyor. Feride ise Bergüzar Korel’in çok beğendiğim oyunculuğuna karşı, hissetmediği duyguları yansıtmayı hiç beceremiyor. Feride diyorum bak, yanlış anlaşılmasın. Hani Nazif Baba’nın yanına gidip, onu üzmemek için; sanki gitmekten mutlu olacakmış gibi davrandı ya işte tam orada, o gülümsemeye çalıştıkça biz üzüntüsünü görüp daha da kahrolduk. Yani saklamaya çalışsa da çalışmasa da –ki çoğunlukla saklamak gibi bir derdi olmuyor- Feride’nin duyguları hep daha bir ön planda.

Feride her zamanki yerlerine veda etmeye gittiğinde, o yukarıdaki masada oturan çift umuyorum ki Mahir ve Feride’nin geleceğine dair bir ışıktır bizim için. Zira biz Feride’nin okuduğu şiire* bayılsak da biliyoruz ki Mahir onun için asla herkes gibi olmayacak. Mahir hayatına girdikten sonra Feride bütün kararlarını ona göre aldı. Ailesini, mesleğini, daha önce yaşadığı hayatı bir kenara bırakıp Mahir dedi. Şimdi de Mahir’le yaşadığı anılar üzerine başka bir kadının gölgesi düşmesin diye; yani yine onun yüzünden yaşadığı şehri değiştirmeye çalışıyor. Gittiği yerde kendine başka bir hayat kurmayı planladığını hiç sanmıyorum. Sadece yalnız kalıp Mahir’i anılarda dahi olsa yaşayabilmek için gitmeyi düşünüyor. Elbette ki gidemeyecek!

Beni bitiren işte bu andır.

Mahir kendini tuttu tuttu, Feride’ye karşı tuttu, Belgin’e karşı tuttu, babasına karşı, kardeşine karşı, Ayten’e, Yasin’e hatta kendine karşı bile tuttu. Sonunda bir bıraktı, hepimiz tutulduk. Feride’yi ağlarken görüyorduk. Ona ayrı kahroluyorum ama Mahir fonda çalan Kadınım şarkısıyla ağlarken dayanamayıp “ağlama oğlum” derken buldum kendimi. Ağladıklarında böyle fena olacaksak eğer erkekler odun tabiatlarıyla kalsınlar öyle gayet iyiymiş.

Son dakikalarda olay tamamen koptu. Mahir evinde ağlıyor; Feride kimsesiz gibi bir başına tren istasyonunda oturmuş. Mahir hatasını anlayıp, saate bakıyor; Feride bütün güzelliğiyle trenin gelmesini bekliyor. Mahir bir hışımla evden çıkıyor, tren istasyonuna geliyor, tren gelmiş bile; Feride trene biniyor. İnsanlar sevdiklerine veda ediyor, el sallıyor; Feride bir başına gelip kompartımana oturuyor. Feride’nin kimsesizliği benim içimi acıtıyor. Mahir saate bakıyor, saat dört olmuş. Koş Mahir koş… Tren yola çıkmış bile.

Mahir giden trenin ardından bakakalıyor ama biz biliyoruz; o tren Mahir’in sevdiği kadın içindeyken öyle kolay kolay çekip gidemez.

*"Bence şimdi sen de herkes gibisin." Nazım Hikmet.


 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER