“Geçmişin ‘keşke’leri bugüne ‘duvar’ olur”
Kabul et, şık hareketti Pelin! Motorla yaptığımı beğenmediysen gelecek defa paraşütsüz atlamayı deneyeceğim…
İlk kez vakit gece yarısını epeyce geçmişken bölümü bitirip yazmaya oturuyorum. Tatlı İntikam’ın değişen yayın saati, ne yazık ki, finale yol aldığımızın da en somut işareti.
 
Her dizi sonuçta bir öykü ve her öykünün de bir başı, bir sonu var. Planlanan son, final kararıyla ne kadar düşünüldüğü gibi çıkabilecek bilemiyorum ama bu bölümden sezdiğim, bütün soruların cevaplarının hakkıyla ortaya konduğu, düğümlerin tamamen çözüldüğü bir finalin gelmesinin çok zor olduğu. Umarım yanılırım, umarım düşündüğümün aksiyle karşılaşırım ama hâlâ belirsizlik, hâlâ soru işareti o kadar fazla ki açıkçası gözüm korkuyor.

Geçen hafta, Pelin’den vazgeçmeme kararı alan Sinan’ın motoruyla Barış’ın restoranına dalmasında kalmıştık. Pelin’in “Sinaaaaannnnnnn” çığlığı eşliğinde… Bu haftaki bölüm de tam oradan açıldı. Aslına bakarsanız ben, o çığlıkta kaldım, eylemin kendisinden çok. Ne hikmetse, Barış da Sinan da takılmadılar Pelin’in feryadına benim kadar. Oysa birlikte olduğum kişinin eski sevgilisi bu kadar tehlikeli bir eylem yapsa ve sevgilim, benim canım tehlikedeyken onun adını haykırsa bir durur, düşünürüm “N’oluyooo?” diye… Her attığı adımı ince ince planlayan Barış’ın bunu sorgulamamasını açıkçası pek de anlamadım.
 
Sinan’a gelince yaptın bir atraksiyon daldın camdan içeri, tamam. Kaskı çıkarıp Barış’ı süzdün ona da tamam amaaaaaa işte orada hatlar karıştı. Bakışlarla iletilmek istenen neydi, o geçmedi! Tehdit miydi, senden korkmuyorum muydu, Pelin benim demek miydi? Anlaşılamadı. Bakışın alay mı, meydan okuma mı olduğu netleşmedi. Diyalogsuz sahneyi çıkarmak çok güçtür. Eğer duygunun tam iletilememe riski varsa hele de böyle kritik bir sahnede işi şansa bırakmayacaksın ve bir iki cümlelik replik ekleyeceksin.  Eğer Sinan’ın bakışı bir ya da iki cümleyle desteklenseydi yaptığı hareket mana kazanacak ve duygu havada kalmayacaktı.
 
Alt tarafı bir cam indirdik kardeşim, bordo berelileri de çağıraydınız!
 
Sinan’ın meydan okumasına Barış’ın sinsice karşılık vermesi şaşırtıcı değildi. Bülent’in Barış’a tepkisi ise tam anlamıyla şapka çıkarılasıydı. Barış’ın “adam öldürmeye teşebbüs” suçlaması onun kırmızı çizgisiydi çünkü. Bülent, Sinan’a kızabilir, affetmeyebilir, yüzünü görmek istemeyebilir ama arkadaşının katil olarak damgalanmasını kaldıracak adam da değildir. Nitekim “Karıncayı bile incitmez, o.” diyecek kadar net ve sapasağlam tavır almayı bildi, ilk andan. Pelin’in de bu suçlamayı kaldıramayacağını biz de biliyorduk, Sinan da biliyordu. “Ben onu tanırım.” diyen Sinan aslında Barış’a karşı en büyük avantajını da dile getiriyordu. Barış’ın Pelin’in hayatına girdiği ilk andan beri söylüyorum. Barış, gerçek Pelin’i asla tanımadı, tanıyamadı ve sanırım hiç tanıyamayacak. Pelin’in Sinan’a öfkesinin altını hiç araştırmadı, hiç düşünmedi ve her şeye plan geliştiren adam, özgüveni yüzünden burada hata yaptı. Eğer Pelin’i tanısaydı ne olursa olsun onun Sinan’a “katil” damgası vuracak bir eylemin parçası olmayacağını da bilirdi.
 
İfade vermek zorunda bırakılan Pelin, bir anlamda Barış’ın hatasıyla Sinan’a itilmiş oldu. Barış’ın asla hesaplayamayacağını Sinan yaptı ve nezarette Pelin’i bilerek kışkırttı. Sonuç: Pelin de nezarette…
 
Bence bölümün en dolu ve en iyi sahneleri Pelin’in içeri atılmasıyla yaşanan sekanstı. Daha önce yazmıştım; Pelin, susmuyor; susmaması Sinan’ı içinde bitirememesinin en büyük kanıtı. Sinan, bunu çok akıllıca kullanıp damarına basmayı bilince parmaklıklar arkasında en dolu, en anlamlı sahneleri izledik. Pelin’in Sinan’a sırtını dönüp oturduğu ve sessizliğin uzadığı sahnede içimden “Sinan, derhal şiirle gir!” diye geçiriyordum ki nefis bir zamanlamayla Pelin’i can evinden vuran şiir geldi. Elbette, bir şiirle yelkenleri suya inmiş bir Pelin çıkmayacaktı karşımıza. Çıkmadı da ama bence onun duvarlarının çatlamaya başladığı an da tam olarak bu.
 
Nezarette ilk kez birbirlerine bağırmadan konuşmayı da başardılar. Pelin’in kaçacak yeri yoktu ve Sinan bunun bilincindeydi. Sinan’ın Barış için “Böyle adamlar hesaplarını iyi yaparlar.” demesi, Pelin tarafından reddedilmedi. Bu da kendine bile itiraf etmese de aslında Barış’ın gerçek yüzünün farkında olduğunu ve bundan rahatsızlık duyduğunu hissettirdi bana. 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER