“Hatır için çiğ tavuk bile
yenir.” derler. Çiğ tavuk fazla iddialı bir tercih olsa da, sevdiğimiz yahut
saygı duyduğumuz insanları kırmamak için neler neler yapmıyoruz ki? Çocukluktan
itibaren başlıyoruz hatta, “Hatırım için, bu son lokma!” diye ısrar eden
annelerimizi kıramıyoruz mesela. Arkadaşımızın hatırı için istemediğimiz bir
filme gidiyoruz, sevgilimizin hatırı için onun aldığı ama aslında hiç
sevmediğimiz o kolyeyi takıyoruz. Ama hiçbiri anne babanın, evlatları için,
onların hatırı uğruna yaptıklarıyla boy ölçüşemez.
Kemal’in kızından ayrı kalması
beni çok üzüyor. O tek kişilik, bomboş evine girdiği zamanki bitkin hali, o
mahzun duruşu ve mahrum kaldığı onca mutluluğu düşününce üzülmemek elde değil
zaten. Ve bir gün gerçekleri öğrendiğinde ortalığı yakıp yıkacağını da
biliyorum. Ama sonra bir durup düşündüğünde tam da bu öfkesinin yakıcılığı
yüzünden, kızının iyiliği için Nihan’ın onu gizlediğini anlar mı acaba? Kızının
dünyasının sapasağlam kalması, herhangi bir zarar görmemesi için kendi ömründen
fedakarlık etmeyi kabullenir mi? Bu hikayenin en masumu olan Deniz’in hatırına
susmak ve anlamak mümkün müdür? Günü geldiğinde de Deniz’in hatırına yine bir
arada olurlar mı? Bu soruların cevaplarını almayı hevesle bekliyorum.
Nihan bir de Kemal’in her şeyi
kendisinden intikam almak için yaptığını düşünüyor. Kemal’de bir intikam çabası
vardı başta ama Nihan’a her yaklaştığında ondan intikam alma isteğinden de
uzaklaştı. Nihan, Kemal’in tüm o kalp eriten sözlerinin intikam oyununun bir
parçası olduğunu sansa da ben dörtlü olarak yemeğe çıktıkları ve Kemal’in
tuvalet önünde ondan uzak duramadığını itiraf ettiği andan itibaren aşkına ve
özlemine dair tüm söylediklerinin doğru olduğuna inanıyorum. Sen de inan Nihan.
Kemal seni “Sen esaretine aşıksın.” diye suçlasa da, senin dokunuşunla ritmi
değişen kalp, asla yalan söylemez! Kemal sen de o lafını hemen geri al çocuğum!
Nihan, “Çocuğumun babasıdır, ne yapsa haklıdır.” diyecek bir kadın olmadığına
göre, her şeyi bilmesine rağmen Emir’in yanındaysa, bu işin altında bir bit
yeniği olmaması mümkün mü?
-Nihan senin çenen yok!
-Ben senin alnının olmadığını yüzüne vuruyor muyum Kemal?
-Bu nasıl bi' kadraj ya? Yönetmen uyuyor mu?
İkilinin o barda karşılaşmaları,
üstelik de Nihan’ın döne döne Kemal’e çarpması bayağı zorlama olmuştu aslında.
Keşke Kemal’le Nihan, müzik sektörü ve Pera grubunun şöhreti konusunda öngörülü
olduğu kadar kendi ilişkilerinin geleceği hakkında da ferasetli olabilseydi.
Hiç ağlamayıp hep güleceklermiş… (GÜLEMEDİLER!) Ama siz birbirinizden ne de güzel
nefret ediyorsunuz öyle, keşke herkes birbirinden böyle nefret etse. “Aşk nefrete ne yakınsın…”* Aşk neydi? Aşk,
midesini bozmasın diye sevdiğine midyeci adresi vermekti! Zira tam o anda
Nihan’ın midesi bulanmasaydı Kemal’den bir öpüşme teşebbüsü geliyordu. Eh, adam
bir daha benzer bir durumda kalmamak için önlemini almak istedi.
Kemal arabanın içinde geçmişi
hatırlarken, alyansının parmağını nasıl sıktığını gördünüz mü? Zaten adam
kaçmaya, o yüzüğü çıkarmaya yer arıyor resmen. Galip’in gidişinden sonra Asu’ya
nasıl da apaçık konuştu, nasıl sıvışmaya çalıştı? Kemal’i ve içindeki kara
sevdayı bilmesek bayağı ıssız adam konuşmasıydı. Söyledikleri çok doğruydu da,
fırsatını bulduğu an dökülmesine çok güldüm. Aslında baktığımızda, bir kadının
nişanlısından ilgi ve özen talep etmesi çok normal. Adamın bu evlilikte
gönlünün olmadığını biliyor diye hiçbir şey talep etmemesini de bekleyemeyiz. Kemal’in
“Razı filan değilsin, sen benden eninde
sonunda bir şeyler isteyeceksin.” tespiti çok yerindeydi. En sonunda
Kemal’in Nihan’ı unutup kendisini seveceğini düşünen bir kadın, zaten o sevgiyi
talep ediyor/edecek demektir.
Kemal’in bu konuda vicdan
yapmasını sevdim açıkçası, çünkü aksi ona uymazdı. Söz konusu kişi Asu bile
olsa durum böyle. Tabi ki bu durum, Asu’nun aslında hır çıkarmaya meyilli biri
olmasına rağmen Kemal’in “tapusunu” eline alana, yani Kemal’in kendisini
kolayca bırakıp gidemeyeceği zamana kadar bu yönünü gizlediği gerçeğini
değiştirmiyor. Mesela o tartışma esnasında Kemal ve Asu evli olsaydı (Allah
korusun!) Kemal’in “Sen bırak beni.” lafı üstüne Asu asla alttan almazdı.