Allah affetsin ben böyle bir yılanlık göremedim şu çeyrek asırlık ömrümde. Bir insan kolunu bacağını bir hırsta bırakır anlarım. Azrail'e nanik nanik çekmeye çalışırsın anlarım. Peki neden? Heh, işte burayı anlayamıyorum bir türlü. Duyduğuma göre Celal ile bizim Müdür'ün hesap 30 sene öncelerine dayanıyormuş. Kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyorlar birbirleriyle. Tabii adamlarda zeka zehir gibi olunca şakır şakır izletiyorlar o sahneleri. Peki hangisi daha zeki?
Bu sorudan daha önemli olan bir ayrıntı var. Zeka pek işlemez bu tür kirli oyunlarda. Hırsının kurbanı olursan bitersin. Duygularının esiri olursan ölürsün. İzlediğim entrikalardan, vurdulardan kırdılardan çıkardığım tek sonuç bu. Yanın ne kadar sağlamsa o kadar uzun olur ömrün. Yanını nasıl sağlamlaştırırsın orası da sana kalsın. Ben şimdilik yalnızca olayın Sarp boyutuyla ilgileniyorum. Malumunuz üzere tek tutkusu kardeşi olan bir adamdan bahsediyoruz. "Öl." de ölür. "Öldür." de öldürür. Hiçbir şey yapma, "Yaşa." de onu da yapar. Yaşar.
''Nasıl bir oyun la bu?''
Sarp'ta görmek istemediğim hareketleri gördüm. İlk bölüm ne kadar temkinliyse bu bölüm o kadar zayıftı. Duygularına çok yürüdü -hakikaten oynadı mı bilmiyorum- yürüdükçe de hata yapmaya devam etti. Halbuki onu tanıdığımda gözleri zift kadar karanlık ve duygu geçişlerine bir o kadar da dayanıklıydı. Şaşırdım doğrusu. Şaşırdığım kadar da kızdım. Melek kızımızın işlemeye çalıştığı daha doğrusu olmaya çalıştığı karakter o kadar fırlama duruyor ki sahnelerde kumandanın sesini kapatıp bir an evvel geçmesini bekliyorum. Sıkılıyorum. Çünkü güzel kızımız ya hep aynı şeyleri anlatıyor ya anlattıklarıyla çelişip duruyor. Bu çelişki seni ipe, beni helvanı yemeye götürür söylemedi deme. ^.^