Asansör <3
Yaz bitti. Tatil bitti. Güneşin altında beni mest eden o güzel güneş kreminin kokusu çok değil birkaç gün önce yağmur yağdığı an kavuşmak istediğim toprak kokusuna döndü bile. Sevmelere doyamadığım Eylül ayı da bitti, bir göz açıp kapamamla.. “Geçmez, dayanamayız o kadar.” diye diye günlerin yenisi geldi. Özlemden prangaları eskittiğimiz Kiralık Aşk, bana çok özel bir hediye vererek 23 Eylül Cuma akşamı ikinci sezona merhaba dedi, hasreti bitirdi! Hatta yeni sezonun ikinci bölümü ile karşımıza çıkacak yarın öyle hızlı geçiyor zaman.. Hediyeme de sizlere de birazcık daha geç kavuştum ama özlemle, mutlulukla ve sonunda kocaman bir gülümseme ile izledim. Azıcık da kavuşma heyecanı diyelim anca uğrayabiliyorum buralara.. E o zaman tekrar merhaba..

Heyecanla, ufak tefek tahminlerle ama en çok da merakla bekledim yeni sezonu. İtiraf etmem gerekirse, ailesinin düzeninin bozulması korkusu yaşayan bir anne telaşı vardı üstümde. Bahtı benzemesin ama ya diğer dizilere benzer de, sezon sonunu göremezse diye endişelendim. Hatta gariptir ki, yaz boyunca izlemedim, izleyemedim.  Ancak ne zamanki fragmanlar, tanıtımlar çıkmaya başladı, işte o zaman rüzgar tekrar esmeye başladı.

Olaylar malumunuz. Yine yüce gönlünden taviz vermeyerek nikahın ertesi günü doğru bildiği yalanlardan kaçan Ömer İplikçi, sürekli gitmesinden korktuğumuz Roma’sına sığınmış. Söylemeden geçemeyeceğim, Roma Ömer’e, Ömer Roma’ya çok yakışmış. Görüntüler keyifli, verilen emek ortada. Ömer’in oradaki dünyası inandırıcı ve samimiydi. Defne ise sırtındaki yükten kurtulmanın verdiği hafifliğe sevinemeden terk edilmenin acısı altında ezilmiş. Bazen gerçekten her şey bittiği dediğimiz anlarda şansımız dönerdi ya hani, Defne yine şansını döndürmüş. En azından kendi ayakları üstünde duran, atarlı haline dönmeyi başarmış. 

Hayatta bazen bataklığın içine, en dibe çekiliriz. İşte o anlarda çok çırpınmamak gerekir, kurtuluş için dibi görmek bazen şart olur. Öyle bir durum işte Defne'nin başına gelenler. Terk edilmelere karşı hem korkusu hem bağışıklığı var. Diplere gittiğini biliyoruz ama çırpındı mı yoksa kendini bıraktı mı yoksa her ikisinden de bir parça aldı mı bilemiyoruz. Sadece her gidenin ardından öyle çaresizce bakmasının ardından kapıyı kapatacak kadar cesur olduğunu biliyoruz. Kim bilir belki bu terk ediliş için Ömer kadar kendine de kızgındır. İçinde bulunmak istemediği bu oyunun sonunda olacakları az çok bildiği için çekti bu acıları bugüne kadar. Fakat elinden gelenin en iyisini de yaptı. Sonunda silkelenip kendine gelmeyi bildiği gibi. “Olup biten ne varsa minicik bir kutuya koyup sakladım kalbimde. Evet, sığmadığı oldu bazen, zorlayıp acıttığı kalbimi. Ama her şeye rağmen atamadım, tuttum içimde. Unutamadım ya da unutmak istemedim. Bir şekilde hallettim. Sonunda yaşadıklarımla, yaptığım tercihlerle buradayım işte. Yataktan çıkıp gözyaşlarımı silip bir şekilde yeniden Defo olmayı başardım. En azından şimdilik.”  diyerek o minicik kutusunu çıkarıverir ortaya. Günleri artık bitecek, yenilerinin ise tek işlevinin İso’nun büyüyüşünü seyretmek olduğunu kabullenmiş halde..


Korkular ve zaaflar yıkılırken..

Ömer cephesinde ise işler biraz daha dumanlı. Onu koruyan, destek olan kimse yok yanında. Kendi ile baş başa kalan Ömer İplikçi, ki belki de en iyisi. Korkularımız zaaflarımızdır. Birini sevmek ise en büyük zaaftır.Ömer kendi kendine kurduğu o korunaklı dünyasında her şeyi kontrol edebileceğini zannederken, neler geldi başına. Fakat iyi ki de geldi.. Kendisinden bekleyemeyeceğim kadar yine şaşırttı beni. Ve bu hareketi ile hem Defne'nin hem de Ömer'in kalbinin ne kadar sevgi dolu olduğunu anladım. Başımıza gelmesinden korktuklarımızın çok sevdiklerimizden gelmesi ise hem mağlubiyet hem de nice zamandır beklediğimiz zaferdir.  Ömer İplikçi hem çok ağır bir yenilgi aldı hem de kocaman bir zafer kupası kaldırdı. Korktuğu, kaçtığı, taviz vermediği yalanları Defne’den duyunca o buzlar içinde küçücük minicik bir çatlak oluştu. Ve çatlakları bilirsiniz, yolunu bulmayı sever..


Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER